13 Eylül 2020 Pazar

Gustave Flaubert: Madame Bovary

Elimde şu an, Hasan Ali Yücel klasikler dizisinden Madame Bovary var. Fransızca aslından Nurullah Ataç ve Sabri Esat Siyavuşgil tarafından çevrilmiş. Hazır, romanı yeni bitirmişken, kokusu burnuma kadar gelen taze bir ıhlamur kaynattım ve metin hakkında birkaç kelam etmek için buraya geldim. 

Dönemi için oldukça cesur ve çarpıcı bir metin olduğunu söylemem gerekir. Ahlak anlayışını sorgulayan bu metinde, Flaubert'in olabildiğince objektif davrandığını söyleyebilirim. Yer yer, içten içte Madame Bovary'i suçlu bulduğunu hissetsem de, okurlarına bunu elverdiğince sezdirmemeye çalışmış. Madame ise çok geniş çaplı bir incelemenin konusu olmalı kesinlikle. Özellikle günümüzde dahi tabu konular arasında yer alan yasak aşk ve kadın cinselliğinin, var oluşunun; 1850'li yıllardaki tezahürü var karşımızda. O dönemi değerlendirebilmek için, elbet Fransız tarihine de aşina olmak gerekli. 

Madame Bovary'i pek çokları pek çok açıdan suçlu bulmuş olabilir, okurlar hüküm vermek kısmında genel ahlak anlayışı çerçevesinde ona karşı bir hin beslemiş dahi olabilir. Fakat bir kadın düşünün, genç bir kadın, hayatı seven, hareketli ve içinde sonsuz bir yaşam enerjisi taşıyan bir kadın. Taşrada yaşamış, etrafında hep belirli hadiseler cereyan etmiş ve rutinin dışına çıkamamış bir kadın. Bir evlilik, bir çocuk ve oldukça iyi ve saf yaradılışlı bir koca. Elbette burada kocası Charles'ın durumu bambaşka bir boyut kazanıyor. Eşinden hiç şüphe etmiyor, ona sonsuz güveniyor, onun her hareketinde bir güzellik buluyor ve onun her istediğini yerine getirmeye çalışıyor. Bu öykü kimin öyküsü diye sorduğumuzda sanıyorum Charles'ın öyküsü demek daha doğru olacak. 

Madam Bovary'nin ruhu taşraya sıkışmış, Yonville'in rutin ve de değişmez ruhundan kaçıp kentin her saniye değişen, türlü hadiselerle dolu, renkli dünyasına adım atmak istiyor. Metin boyunca kendisine hiç kızamadım, hak da vermedim. Hepimiz bu sıkışmışlığı yaşamıyor muyuz? Bir türlü kendimizden ve seçimlerimizden emin olamıyoruz, bizi saran türlü ruh hallerinin içinden bazen öyle bir kasvet yükseliyor ki; Madame Bovary'nin hissettiği o sıkışmışlıkta buluyoruz kendimizi. Üstelik sevgi bir kereye mahsus mudur diye soruyor insan? Daha fazlasını istemek zayıf bir karakter belirtisi midir? Yoksa bazılarımız buna doğuştan mı meyyaldir? 

Aslında bu bir haklı haksız tartışması değil, etik bir tarafı ise asla yok bana kalırsa. Yargı dağıtmaya pek hevesli tavrımızın, Madame Bovary'e bol bol yargı dağıtması olasıdır. Ölmeden önce şöyle diyor:

"Ölüm de pek önemli değilmiş. Uyuyacağım ve her şey bitecek." 

Büyük bir hız içinde yaşadığı hayattan büyük bir hız ile ayrıldı. Belki de hiçbir şeyden pişman olmadı. 

Belki de kadını anlamaya Madame Bovary'i anlamakla başlayabiliriz, ilk etapta kulağa oldukça cüretkar geliyor. Fakat neden olmasın? Her birimizin ahlak anlayışı bizi Madame Bovary karşısında bir araya getirebilir hatta belki de uzlaştırabilir, hatta belki de bize set çeken o ahlak anlayışını yok edebilir. Birilerini yargılamak çok kolaydır, yaşamak ise zor. Madame Bovary'i ise yaşamayı seçti. Genç yaşında ölmesine rağmen. 

Son olarak, Charles'in son bölümde Rodolphe ile karşılaşmasında hissettikleri beni çok etkiledi. Çok sevdiği karısı Emma'ya kızmak yerine; karısının aşık olduğu adamın yerinde olmak istedi. Bunu tarif etmesi çok zor; katışıksız bir sevgiye rastlıyoruz belki burada. Üstelik sevmenin bir eğrisi doğrusu yok iken. Bence metnin en etkileyici bölümüydü. 

Bu güzel öykü için Flaubert'i minnetle anıyorum. Edebiyata bıraktığı bu metin, eminim ki daimi olarak yaşamaya devam edecek. 

4 yorum:

Kaystros Tyrha dedi ki...

Madam Bovary, okumak istediğim kitaplardan biri. Sizin güzel aktarımlarınızdan sonra daha da ilgimi çekti aslında. Charles'ın Madam Bovary'ye gerçek bir aşk ile bağlandığını anlıyorum. Bovary ise arzularının esiri olmuş gibi. Fakat gerçekten ilgi çekici bir konu ve her dönemde güncelliğini yitirmeyecek bir konu:)

Beyaz Çiklet dedi ki...

Kaystros Tyrha ;)

Güzel bir metin Madame Bovary, hem sürükleyici hem de değindiği mesele dönemi için cüretkar ve önemli. Okumanızı tavsiye ederim. Mia Wasikowska'nın Madame Bovary'i oynadığı güzel bir film de var, onu da izleyebilirsiniz :)

Dr.eamer dedi ki...

O kadar küçüktüm ki okuduğumda, konusunu hayal meyal hatırlıyorum. Fransız edebiyatını sevmiştm o sene ve nedense Madamı yargılamamışım ben de,öyle kalmış hafızamda. Kesinlikle yeniden başlamak istiyorum klasiklere ama her şeyde olduğu gibi “benden geçti” algısı ve sonsuz bir tembellik kaplıyor her yanımı:( umarım çok geç olmadan(en azından çok yaşlanmadan) yeniden başlarım okumaya,özellikle de beni kitap okumanın büyülü dünyasına başlatan klasiklere dönmek en büyük arzum! önerdiğin film versiyonunu listeme attım en azından başlangıç olarak:) yine bir gece selamı vermek istedim sevgili beyaz!:)

Beyaz Çiklet dedi ki...

Dr.eamer ;)

Ne güzel oldu selam verdiğin, kelam ettiğin. Klasiklerin ayrı bir büyüsünün olduğuna inanıyorum. Artık güncel okuyamıyorum, eski dönemler, eski insanlar ve eski inançlar; öylesine bizden ve öylesine bambaşka ki; kendimi bir türlü alamıyorum. Dönüp dönüp klasiklere bakmak, onlara bürünmek çok güzel :)