"Çoktan beri kutsal saydığı yüce bir düşünceyi beceriksiz yaratıkların yakalayıp sokaklarda sürüye sürüye kendileri gibi aptallara götürdüklerine tanık olduğunda; hiç beklemediği bir anda gözü gibi sakındığı bu düşünceye bit pazarında tanınmayacak bir durumda, çamura bulanmış, üstünkörü bir yana atılmış rastladığında; çocukların elinde oyuncak olmuş gördüğünde insanın içini nasıl bir hüzün doldurur, içi nasıl kan ağlar, bilemezsiniz! Hayır! Bizim zamanımızda böyle değildi, buna yönelmemiştik. Hayır, hayır, bambaşka amaçlarımız vardı bizim. Şimdikilerin her şeyi yabancı bana... Bir gün başlayacak bizim devrimiz gene. Bu devrin sallantıdaki her şeyi sağlam raya oturacak. Başka türlü nasıl olur ki?"
İç geçirirken bir Moskova yolculuğu sırasında, ah edip düşünceler sarmışken Rusya'da, dünyadaki değişimin bu denli hız kazanmasından duyulan rahatsızlık bu satırlar aracılığı ile dile getirilmiş. Dönemin Rus toplumundaki değişim, kendimize, bize, günümüze ne kadar yakın öyle değil mi? Modernitenin günceli yarattığı, güncelin de içi boş devrelerinin insanoğlunu birer birer yaktığı bir dönemde; hissettiklerimizin yalnızca kendi devrimize ait olmadığı, bir güzel anlama biçimi bu satırlar.
"Başka türlü nasıl olur ki?"
Belki de dünya üzerinde sorulmuş en anlamlı, en narin soru budur.
Bu soruya verebileceğimiz her bir cevap, kendi öngörümüze takılı kalacaktır. Aynı zamanda türlü düşünme becerilerimizi de açığa vuracaktır. Kişi kendinden bilir işi, hiçbir zaman ortak bir nokta bulunamayacağına da delalet eder. Sorulan sorular, verilebilecek cevapları da içinde barındırır genelde. Bu soru farklı bir soru, herhangi bir cevabı yok, pek çok cevabı var. Veyahut hiçbir cevabı yok.
Bu soruya verebilecek yanıtım yok, en azından şimdilik.
Ama düzeni, değişen dünyayı düşündüğümde içimde genelgeçer bir umut da belirmiyor. Kısmet, ne yana düşersek o yandan tutup alabileceğimiz bir beklenti içeriyor. Kiminin kısmeti kiminin ölümü oluyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder