31 Mart 2017 Cuma

Engin Geçtan: Rastgele Ben













Birkaç yazı önce Engin Geçtan'dan ve Zamane adlı kitabından bahsetmiştim. Yine bir Metis Yayınevi ziyareti sonrası aldığım ve okuyup bitirdiğim Rastgele Ben adlı Engin Geçtan kitabından bahsetmek istiyorum. 

Rastgele Ben için Engin Geçtan'ın hayatının bir panaroması diyebilirim. Naçizane tavsiyem kendisinin diğer kitaplarını okuduktan sonra bu kitabı alıp okumanız. Okurken oldukça keyif aldım. Kitap bir anlatı niteliğinde. İçerisinde dört bölüm var: Bir Zamanlar Amerika'da, Dipsiz Kuyuda Yolculuk, La Turchia piu bella ve Matriks ya da Apocalypse Now.

Kitaptaki en uzun bölüm Dipsiz Kuyuda Yolculuk. Bu bölümde Engin Geçtan psikiyatri ile ilgili bilgi birikiminden anekdotlar paylaşıyor. Aynı zamanda içinde bulunduğumuz dünya ile ilgili çeşitli tespitlerde bulunuyor. Ben, Bir Zamanlar Amerika'da bölümünü çok sevdim. Geçtan'ın Amerika hakkındaki izlenimleri ve anıları keyifli, kayda değer. Bazı tespitlerinin yıllar geçmiş olmasına rağmen hala geçerliliğini koruyor olması da oldukça dikkat çekici. 

Su gibi bir kitaptı. Geçtan'ın onca eserini okuduktan sonra onu daha yakından tanımak beni çok mutlu etti. Zaten çalışma masamın en güzel yerinde duruyor tüm kitapları. Geçtan'ın anılarını okumak size de keyif verecektir diye düşünüyorum. 

30 Mart 2017 Perşembe

Eurovision 2017 Favorilerim












Her sene olduğu gibi bu sene de Eurovision heyecanı başladı benim için. Küçüklüğümden beri takip ettiğim bir yarışma. Eğlenceli buluyorum, genel olarak şarkılar pop etrafında dönse de her sene içlerinden birkaç tane kaliteli şarkı çıkabiliyor. Zaten şu ana kadar sevdiğim şarkıların hiçbiri ipi göğüsleyemedi. Popüler kültür bunalımı, diyecek bir şey yok. 

Şunu da belirtmek istiyorum ki bu sene oldukça kötü bir sene. Cidden doğru düzgün bir şarkı yok. Daha önce böyle kötü bir sene görmemiştim. Şimdi geçelim benim favorilerime. Sene oldukça kötü olduğu için favorilerimi belirlerken zorlandım: 

3. Belçika / Blanche -City Lights

Blanche henüz çok genç. Buna rağmen şarkısı oldukça değişik ve güzel. Belçika son dönemlerde Eurovision'a çok modern ve hoş şarkılar ile katılıyor. 2015 yılında da favorilerimden biri Loic Nottet idi. Ryhtm İnside isimli şarkısını ve yeni çalışmalarını hala dinliyorum. Belçika'nın bu sene de iyi bir derece alacağını düşünüyorum. Bunun yanında şarkının klibi bence bu seneki en iyi klip. Güzel bir iş çıkarmışlar tebrik ediyorum. 

2. Fransa /Alma - Requiem 

Bu sene Fransa adına Alma yarışıyor. Geçen yıl favorim yine Fransa idi. Amir'i gerçekten çok ama çok beğenmiştim. Aslında birinci ve ikinci favorimi çok ayıramıyorum. Requiem tam bir Fransız şarkısı olmuş. Çok güzel bir tınısı var, Alma da bir o kadar tatlı ve güzel bir kadın. Sade, güler yüzlü insanları çok seviyorum. Amir de öyleydi. Alma'nın şarkısını birlikte seslendirdikleri bir video da çekmişler. Muhakkak izleyin derim. Fransa son yıllarda Eurovision'a kaliteli şarkılar ile katılıyor. İlgimi çekmeye başladı bu durum. İyi bir derece alacaklarını düşünüyorum. Sadece şarkıya İngilizce eklemeleri hoşuma gitmedi. Keşke orijinal hali ile katılsalardı. 

1. Finlandiya / Norma John - Blackbird

Bütün şarkıları tek tek dinlerken Finlandiya'yı es geçmişim. Birkaç gün önce rast gelip dinledim ve dinlediğim ilk andan beri favorim. Bir balad, oldukça güçlü bir balad. Biliyorum şarkı bu senenin favorileri arasında değil hatta finale bile çıkamayabilir. Eurovision üstü bir şarkı olduğunu düşünüyorum. Norma'nın sesi çok yumuşak. Ve şarkıya çekmiş oldukları klip gerçekten bir harika. Enstrümanlar insanı alıp götürüyor. Bol şans diliyorum Finlandiya için. Umarım finale çıkarlar ve finalde bir kez daha dinleme imkanımız olur şarkıyı. Derece alamasalar bile benim uzun süre dinleyeceğim bir şarkı olacak. 

Son olarak küçük bir not düşmek istedim içim rahat etmedi. Dördüncü bir favori belirlemek istemedim ama sevdiğim şarkılarından biri de Running On Air. Avusturya adına Nathan Trent seslendiriyor. Çok sevimli ve tatlı bir adam. Şarkısı da öyle, insanı mutlu ediyor. Dördüncü favorim diyemem lakin sevdiğim şarkıların içinde. Onlara da bol şans diliyorum. 

19 Mart 2017 Pazar

Tyrannosaur: Joseph'ten Hannah'a Mektup


"Böylece kendime biraz zaman ayırdım. İnsanlardan bir sürü mektup aldım. Mektuplarda: 'Helal olsun ben de aynı şeyi yapardım' gibi şeyler yazılıydı. Fakat kimse böyle bir şey yapmazdı. Hepsi düşünür, ben yaparım. İşte benim seninle ve dünyayla aramdaki fark bu! 

Dışarı çıktığımda yeni bir başlangıç yapmak istedim. Eskiden olduğu gibi artık içki içmiyorum. Bu kadarı kafiydi çünkü. Her hafta Pauline'in mezarına çiçek koyuyorum. Dün senin için dua etmiştim. Benim yapmadığım bir şey ama yine de yapmak istedim. Bu söylediklerime inanma, sen doğruyu biliyorsun. 

Seni gelip görmek istedim. Bilmeni istediğim şeyler var. Bir keresinde dükkanına neden geldiğimi sormuştun. Hiç anlatmadım. Oraya Tanrı'yı aramak için gelmemiştim. Seni istemiştim aslında. Sam'in dışında, bana gülümseyen tek insan sendin. Ve bunu istiyordum. Beni sevginle boğmanı ve aydınlatmanı istemiştim. Ve güzel olduğunu düşünmüştüm. Sana öylece bir bakmak istemiştim, hepsi bu kadar. Bunları bilmeni istemedim. Çünkü sana söyleseydim, senin de ağzından bir şeyler dökülecekti. Mükemmel olmayacaktın yani ve ben o anı batırmak istemedim. Haklı mıydım bilmiyorum."

Joseph.

18 Mart 2017 Cumartesi

Sezgin Kaymaz: Farfara

Türk edebiyatında en çok kimleri okuyorsun ve beğeniyorsun diye sorsanız kuşkusuz vereceğim isimlerden biri Sezgin Kaymaz olacaktır. Kendisi ile ilk önce "Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir" adlı romanı ile tanıştım. Ardından külliyatını okumaya başladım. "Kısas", "Deccal'in Hatırı", "Geber Anne" ve son olarak "Kün" geldi. April Yayınlarından çıkan yeni romanı Farfara'yı da severek okudum. 

Sezgin Kaymaz'ın Lucky adlı romanını okumadım henüz lakin Lucky'i okuyanlar muhtemelen Farfara'da da benzer ve güzel bir konu ile karşı karşıya kaldılar. Sezgin Kaymaz'ın hayvan sevgisine ve köpeklere olan düşkünlüğüne aşinayız, onu sevme nedenlerimizinden biri de bu elbette. 

Farfara'da eneteresan ve eğlenceli, oldukça da esprili bir olay örgüsü var. Üstüne üstlük birbirinden hınzır ve tatlı bol bol da köpek var. Sezgin Kaymaz'ın yaratmış olduğu kahramanların hepsinin kendine has özellikleri vardır, kahramanı tanımaya başladığınız ilk cümleden itibaren onun sıradan bir kitap kahramanı olmadığını anlarsınız. Ve severek okumaya devam edersiniz. 

Farfara ile ilgili yapabileceğim tek eleştiri yayınevi ve kitabın basımı ile ilgili. Sezgin Kaymaz bir süre önce İletişim Yayınlarından ayrılarak April Yayınlarına geçti. Sebeplerini bilemiyorum, Sezgin Kaymaz böyle bir tercihte bulunmuşsa şayet haklı bir sebebi vardır. İletişim Yayınları benim sıklıkla takip ettiğim, çok kaliteli bulduğum ve abartmadan söylebilirim ki kütüphanemin büyük bir bölümünü dolduran bir yayınevi. Hal böyle olunca Sezgin Kaymaz'ın İletişim'de kalmasını temenni ederdim. İletişim zamanlarındaki kitap basım kalitesi ve kitap kapakları oldukça güzeldi. 

Nihayetinde yayınevi değişikliğinden dolayı Sezgin Kaymaz okumayı asla bırakacak değilim. Çok iyi yazıyorsun be abi, sen yaz biz okumaya devam edelim. Yazının sonuna gelmişken Lucky'e de kocaman öpücükler gönderelim. 

11 Mart 2017 Cumartesi

Seray Şahiner: Kul

Son zamanların güzel haberlerinden biri de Seray Şahiner'den geldi, geçtiğimiz günlerde "Kul" isimli yeni romanı çıktı. Bu kış, Seray Şahiner'in Antabus isimli romanından uyarlanan ve Nihal Yalçın'ın oynadığı tiyatro oyununa hayran kaldığımdan bahsettiğim bir yazı yazmıştım. Seray Şahiner ismi ile tanışmam da bu oyun sayesinde olmuştu. Nitekim kendisi ile tanışıklığım "Gelin Başı" isimli öykü kitabını okumam ile devam etti. 

Şahiner'in son romanında karşımızda yeni bir kadın kahraman var, Mercan. Bir apartmanın içine daha doğrusu kocaman bir apartmanın uçsuz bucaksız merdivenlerine hayatını sığdıran, televizyonun gerçekliği ile hayatın gerçekliği arasında dalgalanan, her şeye rağmen yalnızca bir çocuğu olsun isteyen bir kadın Mercan. Her gün karşılaştığımız lakin sırt çevirdiğimiz kadınlardan biri o. Tıpkı Antabus'un Leyla'sı gibi. Derdini anlamayan insanlara dert Mercan ya da daha doğrusu sadece kendine dert Mercan.

Kitabı okuduktan sonra erkek bir öğrencime hediye ettim. Sanki Mercan'ın hikayesine ne kadar kulak kabartırsak o kadar iyi olacakmış gibi, Mercan'ı o kadar çok sevecekmişiz gibi. 

4 Mart 2017 Cumartesi

Judith Herrin: Bizans, Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı

Bu aralar yapılacak rutin işlerimin dışında sürekli tarih okuyorum, yani alan okuması yapıyorum diyebiliriz. Bildiklerimi unutmamak, yeni bilgiler öğrenebilmek adına. En son İletişim Yayınlarını ziyaret etmiştim. Sanırım biraz talan ettim orayı, hediye etmiş oldukları bez çantayı aldığım kitaplar ile doldurarak döndüm eve. İletişim Yayınları kendi dükkanında tüm kitaplarını yüzde otuz indirimle veriyor. İnternetten almak yerine bizzat gidip alın derim.

Yakın zamanda, Bizans tarihçisi Judith Herrin'in "Bizans, Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı" adlı kitabını okuyup bitirdim. Benim dünya tarihi içerisinde en çok sevdiğim iki imparatorluk var; biri Roma İmparatorluğu diğeri ise Bizans İmparatorluğu. Öylesine seviyorum ki, kitaplığım yakında Roma ve Bizans kitapları ile dolacak. 

Judith Herrin çok akıcı bir dille kaleme almış kitabını. Alan dışından okumak isteyen, kitabı merak eden herkes rahatlıkla okuyabilir. Kitabın içerisinde yalnızca siyasi tarih bilgileri yok merak etmeyin, Bizans'a dair günlük hayattan tutun da saray yaşamına, kültürlerinin izlerine kadar pek çok şaşırtıcı ve ilgi çekici bilgi edineceksiniz. Ve kitabın sonunda Bizans'ın ne kadar köklü olduğunu, Osmanlı İmparatorluğu da dahil pek çok imparatorluğun, devletin Bizans'ın kültürel birikiminden etkilendiğini, İstanbul'da bırakmış oldukları mirası ve çok daha fazlasını öğreneceksiniz. Judith Herrin oldukça objektif olmaya çalışarak anlatmış, çok az bir kısmında haliyle bir Bizans tarihçisi olduğu için; Bizans'ın köklü kültürel birikimini reddetme durumunda olan kimi kültürlere ve tarihçilere sitem etmiş haklı olarak.

İki kitap daha aldım Bizans ile ilgili. Biri Yky'den diğeri yine İletişim Yayınlarından. Onları da okumaya başladım, bitsinler haklarında birkaç kelam ederim muhakkak. İlginiz varsa Bizans ile tanışın derim, bu köklü imparatorluğun yaşamına tanık olmak size çok fazla bilgi katacak belki de bakış açınızı değiştirecek. 

Şunu da belirtmeliyim ki elbette bu bir ilgi meselesi lakin en azından İstanbul'da yaşayan insanların yaşadıkları yerin tarihi ile ilgili belirli bir bilgi birikimine sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda da hiç bahane kabul etmiyorum. Benim de ilgi alanıma girmeyen pek çok konu var lakin bunlarla ilgili iki üç sayfa bir şeyler okumak çok zor olmasa gerek. Tarihi yarımadada yürümek bile çok büyük bir kazanç. Keşfedin efendim. 

Broadchurch












Bu aralar beni mutlu eden haberlerden biri çok sevdiğim İngiliz draması Broadchurch'ten geldi. Diziye iki sezonun ardından ara verilmişti. İki sezon boyunca iki farklı hikayeye odaklanılmıştı. Nihayet 3. sezon ile birlikte güzel bir başlangıç yaptılar. 

Uzun zamandır yabancı dizi izlemiyorum. Game of Thrones haricinde takip ettiğim sürekli bir dizim de yok. Bu sene okumak üzerine yoğunlaşınca işin izlemek kısmından biraz soyutlamıştım kendimi ta ki Broadchurch'ten gelen habere kadar. 

Komedi, aksiyon ve macera seven biri değilim. Hem sinemada hem de dizilerde tercih ettiğim iki tür var; biri dram diğeri ise fantastik. Broadchurch son yıllarda izlediğim en iyi dram dizilerinden biri. İngiliz dizilerinin yeri gerçekten çok ayrı benim için. Ne yapıyorlar bilmiyorum lakin dramlarda kurguladıkları kasvetli atmosferin içine çekmeyi başarıyorlar seyircileri. İlk iki sezon boyunca epey ağladığımı hatırlıyorum. 

İlk bölümü az önce izledim. Bu sefer bambaşka bir hikaye ve bambaşka bir olay örgüsü bizi bekliyor. Keyifli seyirler dilerim. 

3 Mart 2017 Cuma

A Series of Unfortunate Events (Talihsiz Serüvenler Dizisi)












Lemoney Snicket'ın kaleme aldığı Talihsiz Serüvenler Dizisi'ni kenarından köşesinden bir yerlerden muhakkak duymuşsunuzdur. Çocukların oldukça sevdikleri bir kitap serisi, ben de geçtiğimiz yıllarda pek çok öğrencimin elinde görüp incelemiştim. 

Kitap serisinin bir de müthiş bir film uyarlaması var. Yanılmıyorsam 2004 yılında vizyona girmişti. Baş rollerinde Jim Carrey ve Merly Streep yer almıştı. Talihsiz Baudelaire kardeşler...

Netflix kanalı bu yılın başında Talihsiz Serüvenleri sekiz bölümlük bir mini dizi şeklinde yayına hazırladı. Ben de severek izledim. Kont Olaf rolündeki Neil Patrick Harris'in oyunculuğuna bir kez daha hayran kaldığımı itiraf etmeliyim. Vioet, Klaus ve Sunny de çok güzellerdi. Beni geçmişe götürdüler. Çok güzel kurgulanmış, o atmosfer çok iyi yakalanmış. 

Dizide de denildiği gibi, bu mutlu sonla biten bir öykü değil! Ya başlamadan kanalı değiştirin ya da oturup sonuna kadar izleyin. Ama merak etmeye de devam edin, çünkü Violet, Klaus ve Sunny'nin hikayesi bir yerlerde devam ediyor.