24 Ocak 2013 Perşembe


Minik Dostumla

Bugün en iyi arkadaşım Naz ile birlikteydik.Akşam üzeri halası ve Naz bizi ziyarete geldiler.Üst mahalleden komşular da vardı.Birlikte oturup çay içtik,annemin tarçınlı keklerinden yedik.Odama ders çalışmaya çıktıktan bir süre sonra Naz geldi,kapımı tıklatıp içeri girdi.Hemen koyu bir sohbete daldık tabi.Bana anaokulunda yaşadığı maceraları anlattı.Sonra tek tek odamdaki eşyalar ile oynadı.Yine yanıma geldi,ona Kezbansu’nun fotoğraflarını gösterdim.Kendisi bir köpek dostu olduğu için istemem yan cebime koy edalarıyla baktı minnak kediye.

Masamın üzerinde renkli çıkartmalarım vardı.İki tanesini onun yanağına diğer iki tanesini de kendi yanağıma yapıştırdım gülmekten kırıldık.Sonra benim gözlüklerimi alıp onların da camlarına renkli çıkartmalardan yapıştırdı.Aynanın karşısına geçip “hayat toz pembe” diye bağırdık.Elbette biliyorum toz pembe olmadığını,bir tek çocukların dünyasına girince toz pembe sanırım.

Bir ara,sen yine gidecek misin diye sordu bana.Gideceğimi ama kış bitip yaz gelince temelli geri geleceğimi,okulumun biteceğini söyledim.Sanki inanmadı,yüzü buruştu.Dudakları titredi.Ben seni çok özleyeceğim,sarışın teyzemle sakın buradan başka bir yere gitmeyin dedi.Benim de gözlerim doldu.Küçük bir kız çocuğunun sevgisine nail olmak kadar temiz,güzel bir duygu yokmuş.Yanaklarını sıktım,merak etme buradayız bir yere gitmeyeceğiz dedim.

Halasına benim hakkımda söylediği bir söz o kadar etkiledi ki beni,buraya da yazmak istedim.
“Ya abim buradan giderse yine,ya onun güzel yüzü bozulursa hala ?” Böyle bir güzellik var mıdır dünyada,bana yaşamam gerektiğini hatırlatıyorsun küçük arkadaşım.Bana hala temiz olabileceğimizi hala güzellikleri görebileceğimizi söylüyorsun.Seni çok seviyorum minik dostum,seni çok seviyorum.

Bu arada Pınar Selek için ise son derece üzgünüm.Elim ayağım titreyerek okudum haberlerini,bir kez daha utandım bu ülkenin vatandaşı olduğum için,bir kez daha üzüldüm.Adaletin tecelli etmesini bekliyorum,inatla.

23 Ocak 2013 Çarşamba


Boys Don't Cry


Uzun süredir izlemek için köşemde beklettiğim bir filmdi Boys Don't Cry.Filmde üzücü bir hikayenin anlatıldığını bildiğimden izlemeyi hep erteledim sanırım.

Filmin yönetmeni Kimberly Pierce.Andy Bienen ile birlikte yazmışlar senaryoyu.Hikaye ise tanıdık,gerçek yaşamdan alıntı.Yıl 1993.

Açıkça söylemek gerekirse Hilary Swank ilk defa bu film aracılığı ile izlemiş olduğum bir aktrist.Bu filmdeki rolü ile 1999 senesinde Akademi ödülü kazanmış,benim de performansını çok beğendiğim özellikle filmde gözlerini çok iyi kullandığını düşündüğüm oyuncu kişisi.Brendon'ı canlandırıyor.
Diğer bir karakter ise Lana.Lana'yı ise benim bu sene izlediğim Hitt and Miss adlı mini diziden tanıdığım Chlöe Sevigny oynuyor.Donuk bakışlı,başarılı bir aktrist.

Bir kadın bedeni taşıyan fakat kendisini erkek hisseden genç biri Brendon.Küçük tesadüfler sayesinde tanıdığı insanlarla kısa zamanda dost olur ve Lana'ya karşı büyük bir sevgi beslemeye başlar.Lana da onu sever,onun için mücadele etmeye çalışır.
Buraya kadar her şey Brendon ve Lana için çok güzelken işler istedikleri gibi gitmez.Arkadaşları,Brendon'ın bedenen bir kadın olduğunu öğrenirler.Bir anda hepsinin ona karşı tavırları değişir.
Brendon,Lana'nın iki arkadaşı tarafından tecavüze uğrar ardından kurşunlanır.

Bu hikaye bana 1998 yılında ABD'de işkence edilerek öldürülen eşcinsel Matthew Shepard'ın yaşamını anımsattı.

Dün çok fazla gözyaşı döktüm,her gün gözyaşı döküyorum.Tebessüm ederek yaşamaya çalışırken aklıma Brendon geliyor,Matthew geliyor.Ve de nefret cinayetine kurban giden onca iyi yürekli insan.
Çoğu zaman,hayatımın büyük bir bölümünde içinde yaşadığım bu yerkürenin,bu atmosferin gerçek olmadığını düşünüyorum.Gerçek olmamasını istiyorum.Anlamı yok,çünkü içinde yaşaması gereken iyi ve güzel insanlar yok.Brendon yok,Matthew yok.Kötüler var.

Keşke olmasanız.

20 Ocak 2013 Pazar

Solgun Ama Neşeli

İçinde hep hüzün taşıyan biriyim.Mizacımın yarısını hüzün kaplıyor.Diğer yarısını ise neşe değil,hüznün biraz daha makul halleri.Tebessüm ile karışık,uzaklara bakarken dışarıdan göründüğüm gibi.Gözler kısık,düşünceli.

Bu halimi seviyorum,konuşurken dahi hüzünlü olan.Hüznü toplayan halimi.
Çok çok uzak diyarlardan gelmiş biri gibi,yaptığı yolculukların çoğu belki de haddinden fazlası içine olan biri gibi.

Fakat bazı şeyleri aşmaya başladığımı hissediyorum.Hüznen değil,zihnen.
Düşüncelerimi yavaşlatmayı,umudumu su yüzüne çıkarmayı öğreniyorum.Çok yavaş adımlarla olsa da ilerliyorum bir şekilde.Çok yüksek bir kumula tırmanmak gibi.Geçtiğim yerlerde ayak izlerim kalsın istemiyorum,geriye dönmemek için.

Bir yerimde,bana ait olan herhangi bir yerimde iyileşme sezinliyorum.
Kendimi takipteyim,gülücüklerimin artması sevindirici.
Solgun ama neşeli.

19 Ocak 2013 Cumartesi

Çok Daha Dingin Bir Gün


Bu geceyi,daha doğrusu sabahı Kings Of Convenience isimli güzel gruba ikame ettim.'Dinginlik' demek doğru olur bence onlar için,ben de dinginim hali hazırda.

Yemeğe misafirimiz vardı bugün,komşumuz.Arada kitap alıyor benden okumak için,düzene ve atamalara dair konuşuyoruz onunla.Yanında çok güzel bir bezelye yemeği ile gelmiş,patatesli.Bizde de ıspanaklı yumurta,bulgur pilavı ve brokoli salatası vardı.Oturduk yedik.İki kişilik mini masamızda bir üçüncü kişi,dünya ve yaşam sohbetleri.
Ardından ağza atılan kocaman bir acı biber..Acı biberlerin tabağın ve suyun içindeki tombul duruşları çok asil gelir bana.Bazen uzun uzadıya onları seyrederim.Misal bugün pencerenin önünde ufak bir kasenin içindeydiler,izledim onları.

Kar'da her şey yoğun ilerliyor,anlatım tekniğini anlamakta güçlük çeksem de beni içine çekiyor,dediğim gibi beğendim.Zor beğenmem zaten,her şeyi yerim.Düşünüyorum da hakikaten yemediğim bir yiyecek yok.Elime ne geçerse de okurum,okumadığım şey de yok.O zaman okumayı yemek yemeğe benzetebilirim,benzettim.

Bugünkü ders çalışma programıma da harfiyen uyup bu vakte kadar masamın başında çalışarak oturduğuma göre,yarınki kahvaltıda yiyeceğim haşlanmış yumurtayı düşleyebilirim sanırım.

Ha bu arada,Rowling'in üzerine de kahve döktüm.Yapış yapışlar.Ama tatlı oldular,her zaman kitap sayfalarına damlayan çay ve kahve lekelerini sevmişimdir.Vücudumuzdaki lekeler gibi,bizdenler.

Son olarak bu yazıyı pek beğenmedim.Niye yazma gereği duydum onu da bilmiyorum fakat resimdeki elma güzel.

18 Ocak 2013 Cuma

Kar

Evde huzurlu hissediyorum.Bütün gün ders çalışıp kitap okuyorum,aralarda annemle sohbet etmeye alt kata iniyorum.O ise programlarını izleyip arada bulmaca çözüyor.Sık sık içi dolu tabaklarla yanıma uğruyor,laflıyoruz.

Bugün buranın pazarıydı.Pazar alışverişi yaptık.Demirleri küf tutmuş kırmızı bir pazar arabamız var.Küçük yerlerde yaşayan insanların tek heyecanıdır pazarlar.Bütün eşe dosta pazarda rastlanır.Kim evlenmiş,kim kaçmış,kim nişanlanmış ve kim vefat etmiş hep pazarda öğrenilir.Uzun uzun sohbet edilir.

Çarşıda pek çok tanıdık gördük.Bir teyze askerliği bitirip bitirmediğimi sordu.Küçük yerlerin yaşlı insanları için erkek evlatların önce askerliği sonra iyi bir işi sonra da gerisi bildiğimiz hikaye işte,böyle yürür buralarda işler.Tüm mutluluk bundan ibarettir,gülümsersin ve sevinirler.

Orhan Pamuk'a başladım bugün.Epey ilerledim Kar'da.Anlatımını beğendim,içine aldı hemen beni.İlginçtir,ülkede en çok nereye gitmek istersin diye sorsalar Kars derim hep.Hiç gitmedim,nereye atanmak istiyorsun dediklerinde de Kars derim.Belki de bunda Reha Erdem'in Kosmos ve Zeki Demirkubuz'un Kıskanmak adlı filmlerinin etkisi boldur.

Kars hep ilginç bir coğrafya gibi gelir bana.Karlı şehirlere özlem duyarım.
İçinde pek çok uygarlık barındırmıştır,anadır adeta.Belki de Ermeni kültürünü çok yakından takip ettiğim için ilgimi çeker.Ya da bunların hepsi.

Neticede güzel Kars,güzel Kar.

 Böyle zamanlarda hüznümü tarif etmem mümkün değil.Hep 'biz' olmaktan bahsediyorum,ortaklaşa yaşamaktan.Tıpkı güneş,su ve toprak gibi.Ayak basmak gibi toprağa bir yaz güneşinin altında.Üzülüyorum ama hala güneşin yeniden doğacağına da inanıyorum.Hrant Dink'i gururla ve umutla anıyorum.

16 Ocak 2013 Çarşamba

İçi Kitap Dolu Valizler 

Bugün son sınavımı da atlattım,üzerimden büyük bir yük kalktı.Yarın eve dönüyorum.
Annem bir sürü hazırlık yapmış,muffin yapacaktım ona ama kek yaptığını söyledi telefonda.Vazgeçtim.

Arkadaşlarıma ve kendime tatil hediyeleri aldım.Sevdiceğime,Julia-Julie adlı filmi aldım.Doğum gününde de Alev Alatlı'nın yemek kitabını almıştım,isabetli ve güzel bir hediye oldu.Çok sevdiğim bir dostuma da Barış Bıçakçı'nın "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" adlı kitabını aldım.İletişim yayınları kitaplarını gerçekten çok kaliteli basıyor.Bu arada Seyfi Teoman'ı bir kez daha rahmetle anıyorum.

Kendime geçen hafta Mehmed Uzun'un "Yitik Bir Aşkın Gölgesinde" adlı romanını almıştım,bir çırpıda okuyup bitirdim.Tatil kitaplarım ise Orhan Pamuk'tan "Kar" ve Ahmet Ümit'ten "Beyoğlu Rapsodisi" oldu.

Kendime program yaptım,evde ders çalışma kampına gireceğim.Zaten valizimin yarısından çoğunu kpss kitapları oluşturuyor,diğer kısmı don gömlek işte.Altı aydan az bir zaman kaldı sınava,telaşlıyım epey.

Onun dışında hep aynı şeyler,hep aynı yerdeler.

12 Ocak 2013 Cumartesi

Biraz Gülmek İstiyordum


Uzun zamandır beklediğim tek albüm.
Öncesinde Mor ve Ötesi'nin güneşini bekliyorduk.Isındık,biraz daha kendimiz olduk.Şimdi ise sırada Melis Danişmend var.
Bunun adı mutluluk.

Albümün ismini çok beğendim."Daha Az Renk" kadar sade ve güzel.
Albüm kapağını daha da çok sevdim.Evren Arasıl işinin üstadı.

Bugün gerçekleşecek olan albüm konserine gidemiyorum,finallerim var.Yoksa en çok yapmak istediğim şeydi.

Pekala,yarın albümü alıyorum.
Çok çabuk kalbim atmaz,durgundur.Fakat öyle bir heyecan içindeyim ki anlatamam.Albümü içime sindirip,yaşadıktan sonra daha güzel anlatabileceğimi düşünüyorum.Belki de her bir şarkı için hissettiklerimi yazabilirim tek tek.

Ya da hakikaten erik yerken ben de ağlayabilecek miyim bunun merakı içindeyim.

Gerçi Karga konserinde yeni albümünden bir iki şarkıyı bizler için seslendirmişti Melis.Özellikle Sükut'u çok beğenmiştim.Bu yüzden yeni albümde son halini en çok merak ettiğim şarkı da Sükut.

Uzunca bir süre köşeme çekiliyorum.Albümü dinleyip,yaşayabilmek için.

Belki,biraz daha gülebilmek için.

5 Ocak 2013 Cumartesi

Biz

Uzun süredir kendimdeyim yani kendi içimde.Çanlarım inzivaya çekildi artık,kalp atışımdan öte çalmıyorlar.Gürültümüz bile kollektif bir huşu içinde.Gündüz güzelleriyiz.Derdim,sevincim ve gül yüzüm.Hepsi içimde ve beklemede.

Sınavlar bitsin.Bitsin ki gideyim kasabama.
Dinmeyen ev özlemi ve aldığım bir kucak dolusu kitabı dolabıma iliştirecek olmanın heyecanı sarsın yine beni.

...

Bense hep ücradaki öteki.
Kendine yalnızca kitaplarda ve hüzünlü insan portrelerinde rastlayan birinci şahıs kişisi.Oysa hayatında hiç sergi görmemiş,fotoğraf nedir bilmez.Kaybolmuş bir rembet,ruhu aşk dolu bir ermeni kadını ve aynı zamanda sürgüne uğramış diri bir yelkenli.

Gecem gündüzüm Cafe Aman İstanbul bu aralar.Dinledikçe içimi heyecan ve gem kaplıyor.Çok uzakta hissediyorum kendimi.Bir o kadar da yakın.
Eski İzmir sokaklarında kolumda bir Rum,yürüyor gibiyim boylu boyunca.
Anadolu'nun içinde pek çok halk,pek çok kültür gibiyim.İçine girdikçe renklenen,çevirdikçe hep aynı yüzüne neşe denk gelen.

Dünyanın herhangi bir yerinde,içimde,dışımda.
Duvarların içinde ve duvarların dışında.
Aynı kalmayı başaranlara tüm tümcelerim.
'Biz' olmayı nasıl başardınız ? 
Peki neden bize öğretmeden gittiniz ?