Yaz tatiline girmemiz ile birlikte stresten uzaklaştığımı fark ediyorum. Ve sürekli aynı ortamda bulunduğum iş arkadaşlarımdan da uzaklaşmak iyi geldi bana. Normalde yapamadığım şeylerden de birini yapmaya başladım ufak ufak, daha pozitif düşünmeye çalışmak. Dün sabah ilginç bir deneyim yaşadım. Uykudan uyanır uyanmaz hemen yataktan kalkanlardanım. Pikemi toplarken pencereden içeri, yatağıma sızan güneşi fark ettim. Ve bir anda içimde tarif edemeyeceğim güzel bir duygu uyandı. Sağlıklı olduğuma ve daha yapabilecek pek çok şeyim olduğuna dair ilginç bir duyguydu. Bir anda kendimi yeni insanların arasında, yeni seyahatlerde, yeni planlarda ve hareket eder halde buldum. Bunun düşüncesi bile bir anlığına içimi ısıtmaya yetti. Çok mutlu hissettim ve bu hissin akabinde günüm de güzel geçti. Çoğu zaman kendim için bunu yapamıyorum. Aslında içimde daha pozitif olan hislerin de olduğunu görmüş oldum sanki. Tabii bunda tatilde olmamın da büyük bir etkisi var. Sene içerisinde çok çalışıyorum. Bir özel okul öğretmeniyim, performans değerlendirme sistemine tabiyiz. Bu sistemi önemsemiyorum fakat yapısal olarak daha iyiye, daha mükemmele ulaşma ve bunları yaparken de iş dışında hiçbir şey düşünmemeye eğilimim var. Belki de hayatımdaki eksikleri, boşlukları bu şekilde dolduruyorum. Muhtemelen öyle... Fakat bu bir yanıyla da benim karakter özelliklerimden biri. Yaptığım işte her ne kadar yeterli düzeyde anlam bulamasam bile yüksek bir sorumluluk duygusu ile hareket ediyorum. İş dışındaki hayatımda da böyleyim, basit bir kek yapacaksam bile her şeyin tarife uygun ve muazzam şekilde ilerlemesini bekliyorum. Ortaya da iyi bir kek (iş) çıkmayınca hayal kırıklığına uğruyorum. Sene içerisinde iş stresinin beni ne kadar olumsuz etkilediğini de daha iyi anlamış oluyorum böylece, tabi ki her yaz tatilinde.
Mesela bugün annemle şeker tüketme günümüzdü. Beslenme düzenine oldukça dikkat eden bir aileyiz. Un helvası yapalım dedik, bu sıcakta un helvası yaptık. Çok da güzel oldu, keyif aldık. Ardından ben biraz etamin işleri ile uğraştım. Toplamda beş farklı desen çalıştım ve güzel de oldular. İşi kısa sürede kavradım, zaten oldukça kolay. Bu el sanatının kulübünü açarsam öğrencilere neler yaptırabilirim diye planlama yaptım. Aslında bir ölçüde bu da işimin bir parçası yani yine iş ile ilgili bir şeyler yapmış oldum ama en azından keyif aldığım, el becerisine dayalı bir üretime başlamış oldum. Biraz kitap okudum, Mubi'de sene içerisinde izleyemediğim filmlerden birini izledim. Kahvemi içtim, şimdi de geçtim bilgisayar başına bu yazıyı kaleme almak istedim.
Hayat ilerliyor, çoğu zaman hayata katılmayı başaramıyorum. Fakat bunun için çaba harcıyorum kendimce. Örneğin; yaz tatili için plan yapmak, bir yerlere gitmek, yeni bir uğraş edinmek vs. benim için gerçekten çok zor. Çok büyük bir yorgunluğun ve yılgınlığın içinde olduğumu düşünüyorum -düşünüyordum- ama sanki şu zamanlar biraz yenilendim, tazelendim.
Bazı insanlar bunu bir aşkta, sevgide buluyor olabilir. Doğrudur da, benim de birilerini çok sevdiğim dönemlerde tüm kaygılarıma rağmen verimliliğim çok daha artmıştı. Fakat mutluluğun tek reçetesi bu değil, kendimize ayırdığımız vakitlerde yaptıklarımız da çok kıymetli. Yarım saat evvel de kuzenim aradı. Onunla da bu pazar günü için bir kahvaltı planı yaptık. Kandilli'de uzun süredir gitmek istediğim bir yer vardı, orası için sözleştik. Hazır dışarı çıkmışken Kuzguncuk'ta da bir kahve içeriz. Bu bahsettiklerim başkaları için çok basit ve günlük rutinlerinde sürekli yaptıkları aktiviteler olabilir. Ama benim için gerçekten basit değil, ufak ufak hayata katılma çabalarım için bu kez kendimi takdir ediyorum. Ve daha pozitif düşünmek için çabalamaya, en azından bu uğraşın içinde olmaya kendim için söz vermek istiyorum. Hala, "söz veriyorum" diyemiyorum ama olsun, bu da bir gelişim diyelim. Sağlıcakla kalın.
2 yorum:
Hayata karışmak güzel bir şey. Aslında kendimizi soyutlanmış hissettiğimiz zamanlarda da hayatın içindeyiz. Keyif aldığımız zamanları hayata karışmak olarak tanımlıyoruz. Madem ki hayattan kaçış yok, neden onu keyif alarak sürdürmeyelim ki :))
Kim Bilir,
Her seferinde aklıma gelir, Engin Geçtan kitaplarının birinde insanları basitçe ikiye ayırır: hayata katılanlar ve hayatı seyredenler. Ve nihayetinde hayata katılanlar tarafında olmamızı salık verir. Yaşamın akışına kapılmak ve hayatın içinde yer almak. Gerçekten çok kıymetli. Ben hala sadık bir seyirci olduğumu düşünüyorum ama zamanla belki katılanlar kısmında yer alabilirim :)
Yorum Gönder