Birkaç gün önce 30. yaşıma girdim. Annem benim için brownie yapmış, yanına da çay demledik. Doğum günlerini özel olarak kutlayan bir aile değiliz, oturup sohbet ettik. Ne ara yirmiler bitti, anlamak güç. Otuzlar ne getirir bilinmez. Hayattan ya da geleceğimden herhangi bir beklentim yok, o yüzden hiçbir şey dileyemedim.
Bu aralar gözlerim ile uğraşıyorum. Gözlerimde türlü türlü ve ciddi sıkıntılar baş gösterdi. Bir tane de değil, birkaç teşhis birden konuldu. Sürekli doktorumun kliniğindeyim. Gün içinde gözlerimi açık tutmakta epey zorlanıyorum, maske ile ders anlatmak zorunda olmak ise tam bir işkence. Çünkü akşama kadar ağzımdan ve burnumdan çıkan sıcak havayı maske nedeni ile gözlerime üflüyorum. Bazen derslerde nefesim kesiliyor. Bu durumu hiç insani bulmuyorum. Bu şekilde yaşamaya alışmış olmamız, hem de bu kadar kısa sürede, gerçekten inanılmaz.
Bu sene için planlarım vardı fakat ekrana bakmak beni çok kötü bir hale getirdiği için hepsini iptal etmek zorunda kaldım. Üstelik beni en çok üzen şey, kitap okurken artık birkaç sayfadan ileri gidememem. Gözlerim buna izin vermiyor. Umuyorum ki bu uzun tedavi sonucunda bir yol alabiliriz. Yoksa gerçekten bu şekilde işimi, sevdiğim uğraşlarımı devam ettirmem çok zor.
Her hafta sonu annemle birlikte tarihi yerleri ziyaret etmeye başladık. Yazdan beri İstanbul'da görmediğimiz tarihi mekan kalmadı diyebilirim. Bir günümüzü tamamen buna ayırıyoruz. Açıkçası bana da çok iyi geliyor. Çünkü hafta içi okulda pek çok sese maruz kalıyorum. Günlük hayatta asla iletişim kurmayacağım insanlarla sürekli bir arada olmak zorunda kalıyorum. Bu beni epey zorlasa da, hafta sonlarını kurtuluş günleri gibi iple çekiyorum.
Uzun süredir buraya yazasım gelmedi nedense. Şu anda da pek istekli olduğumu söyleyemem, sanırım yazı benim için giderek önemini kaybediyor. Hayatta her şey her birimiz için giderek önemini kaybediyor. Yalnızca içimdeki ayrılma, vazgeçme, gitme isteğinin önüne geçemiyorum. Bir şeyler değişmeli sanki, daha sakin bir yerde yaşamalıyım. Daha az insanla iletişim kurmalıyım, bu mesleği yapmamalıyım...
Umarım otuzlar bitmeden karar verebilirim, ve yine umarım ki daha sakin bir yol açılır önümde. Artık ekrana değil, doya doya yeşile ve gökyüzüne bakmak istiyorum. Özgür olmak istiyorum.
3 yorum:
Mutlu yıllar!
Ben nedense sizi daha büyük sanıyordum, sanırım yazılardaki olgunluktan :) En güzel yaşlara girdiniz, aynı zamanda da en fırtınalı 20 seneye diyorlar, ben de bu fırtınanın ikinci yarısındayım şu an :) Umarım güzel geçer otuzlarınız.
Mutlu yıllar dilerim. Ben de 35 oldum bu sene :) 30 lu yaşlar çok hızlı geçiyor gibi geliyor bana. Sen "Yeşile ve gökyüzüne bakmak istiyorum" deyince aklıma geldi.Çocukken çok sevdiğim bir çizgi film vardı:Şirinler:) Hep onlar gibi ormanda ve o mantar evlerde yaşamayı hayal ederdim. Şimdi bu yaşımda çocukluk hayalimi yine hayal etmeye başladım. Ormanda o mantar evlerde yaşamak ne kadar güzel olurdu :))
İyi ki varsın iyi ki doğdun sevgili Beyaz! Geç de olsa çok uzun aralıklarla da olsa lütfen yazmaktan vazgeçme! Seni burada görmek benim içimdeki küçük umutları taze tutuyor her daim. Yeşil ve özgür..İnsansız,yeşil ve özgür bir İstanbul isterdim ben de.. annenle haftasonu gezi ritueliniz harika olmuş umarım hep vakit ayırabildiğiniz size çok çok iyi gelen bir serüven olur! Gözlerin için de acil şifalar dilerim, ben de covid servisinde çalışıyorum bu ay ve üst üste maskeler.. gerçekten inanılmaz zamanlardan geçiyoruz ve en kötüsü de her şeye alışıyoruz!
Yorum Gönder