Delikanlı, Dostoyevski'nin son dönem eserlerinden biri. Eleştirmenler tarafından bir başarısızlık olarak nitelendirilir genelde; yazarın önceki metinlere bakıldığında bir okur olarak buna katılmamam imkansız. Lakin tam anlamıyla da katılamıyorum.
Hikaye ilk başta epey karışık, romana dahil olan çok fazla karakter var. İlerleyen süreçte karakterlerin hepsi oturuyor lakin uzunca bir süre konu ve konunun odak noktası okurun zihnine oturmuyor. İnternet üzerinde kitap ile ilgili yaptığım araştırmalarda, pek çok okurun Delikanlı'yı yarım bıraktığını gördüm. Üç bölümden oluşan kitapta olaylar birinci bölümden sonra daha hızlı akmaya başlıyor.
Dostoyoveski, kitabın ikinci sayfasında başkahramanı Dolgorukiy'in ağzından şunları söylüyor: "Dünyada bir işe, (ne çeşit olursa olsun) başlamaktan daha akıllıca bir şey yoktur." Bu cümleye baktığınızda sizi karmaşık bir sürecin beklediğini anlayabiliyorsunuz. Dostoyevski, daha hikayenin başında bir sinyal çakıyor gözlerinize.
Dolgorukiy bir delikanlı, çalkantılı bir aile yaşantısının içinden geliyor. Kitap, onun ülküsü üzerine kurulu. Evet, ülkü sözcüğünü pek çok kez duyacaksınız. Dostoyevski'nin diğer eserlerinde de vardır ülkü, ülküler. Henüz gençliğinin baharındaki delikanlımız, ülküsünün peşinden gitmeye adar kendini. Ve uzun süredir görmediği, yoğun nefret beslediği babası hakkındaki birtakım gizemleri çözmeye çalışır. İnsanlarla kurduğu ilişkiler, düşüncelerinin tümü, belleği, ailesiz geçirdiği çocukluk yılları; hepsi kalın kadife bir perde ile kapatmıştır benliğini.
Hikaye boyunca Dolgorukiy'nin etrafında dönen olaylar dizisinde okurun zihnini karmaşaya sokan çok sayıda karakter vardır. Bunlardan en ilginçleri kanımca Kraft'dır. Önemli bir belgeyi kahramanımıza ulaştırdıktan sonra intihar eder ve ardında şu sözleri bırakır: "Çok karanlık oldu, harfleri göremiyorum artık. Arkamdan yangın çıkabileceğinden korktuğum için mum yakmak istemiyorum... Mum yakıp tam ateş edeceğim sırada hayatım gibi onu da söndürmeyi hiç istemiyorum."
Dolgorukiy kadar ilgi çekici lakin ondan daha esrarengiz kahramanımız ise öz baba Versilov'dur. Hayatını türlü aşk maceraları ile geçiren, esasen okurun ilk anda bir kazanova olarak adlandırabileceği fakat ilerleyen bölümlerde böyle adlandırmaya teşebbüs ettiği için pişman olacağı bir adamdır kendisi.
Hikayedeki tüm karakterler derinlemesine analiz edilmiştir kanımca, yalnızca Dolgorukiy'nin kız kardeşi Liza'yı tam olarak çözümleyemedim. Biraz tuhaf biraz da havada kalmış gibi geldi bana.
Eser hakkında yapılan eleştirileri kabul etmekle birlikte, eserin bir başarısızlık olarak görülmesini kabul etmemeyi tercih edeceğim. Eseri nitelikli haline getiren çok sayıda iç döküş ve epey çaba gerektiren sürekli bir arayış davası var.
Yazıma kitaptan güzel bir alıntı ile son vermek istiyorum:
"Bence insan akıllandıkça iç sıkıntısı da artar. Düşünün bir kere: Dünya kurulalı beri okur, öğrenir insanlar. Öyleyken dünyanın hoş, neşeli bir yer olması, her evin mutlulukla dolup taşması için ne yaparlar? Şunu da söyleyeyim, erdemli değildirler. Olmak bile istemezler. Tümü mahvoldu, ama herkes kendi mahvoluşunu övüyor; oysa tek olan sırra dönmeyi akıllarından geçirmiyorlar."
Tek olan sır nedir? Buna dahi aşina değiliz. Dostoyevski'nin ise buna bir yerden, bir şekilde aşina olduğunu düşünüyorum. Şu satırları yazdığı için bile, Delikanlı'yı asla yabana atmamalıyız. Bu metne ayıp etmemeliyiz.