18 Ekim 2013 Cuma

Ev

Bizim mahallede evler hep sobalıdır.Ben de o şanslı olanlardanım,sobamızın yanında sıcak sohbetler edebildiğimiz bir evimiz var.Minik de bir hikayesi var bizim evimizin.

Osmanlı devletinin ilk kurulduğu yerlerden birinde oturuyoruz,ufak bir ilçe.Vakti zamanında Rumlar yaşarmış bizim muhitlerde.Siyasilerin kavgası sebebiyle göçe zorlanan Rum halkı,ne yazık ki tüm eşyaları ve anıları ile birlikte bizim burayı terk etmek zorunda kalmış.

Yıllar sonra ananem ile dedem evlenip,bizim şu an oturduğumuz mahalleye taşınmışlar.Tam da karşılarındaki büyük evde yaşlı bir kadın otururmuş.Levize babaanne..Levize babaannenin kocası vefat etmiş,tek oğlu da hayırsız çıkmış Almanya'ya göç etmiş.Ananem,bu yaşlı kadını ziyaret eder ona yardım edermiş.Kadın da iyiliklerinden dolayı ölmeden önce evini ananeme vermiş,tapulamış.Evimizin de ustası Niko adında bir Rummuş.

İşte koca bir nesil,ananem ve dedem bu evde yaşayıp göç ettiler.Şimdi ise annem ve ben yaşıyoruz.Annemin de çocukluğunun geçtiği bu ahşap,bahçeli ev bizim için çok değerli.

Bazen Levize babaannenin bizimle birlikte kahvaltı sofrasına oturup çay içtiğini hayal ediyorum.Yine dedem ve ananem sofrada bize eşlik ediyorlar.Kim bilir ne sohbetler edildi,sobanın yanı başında kimler kimler ısındı.Hepsi ayrı bir anı hepsi ayrı bir mazi.

Maziye meyil edince gülüşlerimiz,neşemiz
Ruhumuzun sıcaklığı sarınca kömür kokulu odaları
Bir şarkı iner ahşap merdivenlerden aşağı
Huzur,huşu içinde geçer ömrümüz işte o vakit
Baş verir tüm anılar,indiriveririz gökten hüznü
Yağmuru ve sağanağı

Eh,idare eder sanırım uydurmasyon mısralarım.Daima huzurlu olalım,her defasında huzurla uyanalım.Hep huzur soluyalım efendim.

17 Ekim 2013 Perşembe

Girls/Girls/Boys













Panic! At The Disco yeni albümleri "Too Weird To Live,Too Rare To Die" ile 8 Ekim'de özlenen bir çıkış yaptılar.Öncesinde Miss Jackson ve This Is Gospel adlı şarkılarına klipler geldi.Albümün çıkışı ile de Girls,Girls,Boys adlı şarkılarına klip çektiler.

Panic tarzının elektronik bir zemine doğru kayması beni telaşlandırmıyor değil.Özellikle Miss Jackson'da bunu çok net görebildik.Girls,Girls,Boys da aynı tarz bir şarkı.Eski Panic'i özlemiyor değilim lakin bu hallerinden de hoşnutsuzluk duymuyorum,yeni albümlerinin güçlü bir altyapısı olduğunu düşünüyorum.

Klibe gelince,Brendon Urie hiç olmadığı kadar cesur davranmış.Kötü mü olmuş ? Kesinlikle hayır.Brendon Urie'ye hayran biri olarak,çok güzel bir klip olduğunu söyleyebilirim.

16 Ekim 2013 Çarşamba

Life During Wartime














Birkaç parça insan.Mesela bunlardan biri Joy.Histerik diyebilirim sanırım onun için,dünyaya ait olmayan bir karakter.Kalbi güzel,duygularla dolu.İlk onun sahnesi ile başlıyor film.Bir hayli etkili bir başlangıç bence.Sonra Joy'un kız kardeşi.Kocası bir pedofil ve hapiste.Üç çocuğu var.Yeni biri ile evlilik arefesinde.Küçük oğlu üzerinden işleniyor hikaye.Hikaye kitaplarından çıkmış gibi,masalsı bir yüze ve turuncu benlere sahip olan,babasına özlem duyan bir çocuk.O bir erkek..Sonra Joy'un bir başka kız kardeşi.Mutsuz,ününü taşıyamayan depresif bir kadın.

Film Venedik Film Festivalinden en iyi senaryo ödülü ile dönmüş.Ki filmde en beğendiğim iki ayrıntıdan biri senaryo idi.Bir de pastel tonlarda değişen uzun soluklu fotografik kareler.Mesela Joy'un gece vakti annesinin evinden çıkıp,yalınayak ayın altında yürüdüğü saniyeler.

Kuvvetli senaryosu ile güzel hisler uyandırdı bende Todd Solondz'un bu filmi.İzlenmeli diye düşünüyorum.

15 Ekim 2013 Salı

Nietzsche Ağladığında

Nietzsche Ağladığında belki de Yalom'un en meşhur kitaplarından biri.Hatta kuşkusuz öyle.Kitabın içinden çıkardığım çok güzel notlar var.Bunlardan biri,baba kavramı ile ilgili olan,fazlasıyla dikkatimi çekti.Henüz altı yaşında,bir vaiz olan babasını kaybeden Nietzsche anlatıyor ;
 
"Sırtımda babamı taşıma yükünü yaşamadım hiç,onun yargılarının ağırlığı boğazıma çökmedi,benim yaşama hedefim onun tutkularını gerçekleştirmek biçimini almadı.Babamın ölümü bir nimet,bir özgürlük olarak da görülebilir.Onun geçici arzuları asla benim yasam haline dönüşmedi.Kimsenin daha önce geçmediği bir yolu,kendi yolumu kendim keşfetmek üzere tek başıma bırakıldım.Bir düşünün ! Ben,Deccal,sahte inançlarla cinleri kovabilir,her başarım karşısında sitemle acı ceken bir vaiz-babayla yeni hakikatler arayabilir miydim ? Tüm o yanılsamalara karşı yürüttüğüm mücadeleyi kendi kişiliğine bir saldırı olarak görecek bir babayla?"
 
Belki de bir vaiz olan babasıyla yaşamının zor olacağını düşünen Nietzche,bu kelamları sarf etme gereği duymuştur.Ya da gerçekten özgürlüğüne giden yolu açtığı için,babasına erken ölümünden dolayı minnettarlık duyuyordur.
 
Çok doğru geldi Nietzche'nin bu sözleri bana,kendi penceremden baktığımda babasızlığın bende de aynı duyguları doğurduğuna kanaat getirdim.
 
Ayrıntı yayınlarından çıkan,Aysun Babacan tarafından muazzam bir incelikle çevrilen bu kitap muhakkak okunmalı diye düşünüyorum,Yalom'un zekasından çıkan dolu dolu bir yazın çünkü.


5 Ekim 2013 Cumartesi

Bugünü Yaşama Arzusu

Nicedir bir psikolog yardımı almam gerektiğini düşünüyorum.Tüm bu süreçten önce öğretmenlik okurken rehberlik derslerinde bahsi geçen yöntemlerden birini kendi üstümde uygulamaya karar verdim.Bibliyoterapiden bahsediyorum.

Daha önce Yalom'un "Spinoza Problemi","Annem ve Hayatın Anlamı" adında iki kitabını okumuştum.Üçüncü olarak "Bugünü Yaşama Arzusu,Schopenhauer Tedavisi" adlı kitabını seçtim.Ve çok şey öğrendim diyebilirim.

Yalom kitapta,bize Schopenhauer'u tanıtıyor.Onun felsefesinden,hayat tarzına,aile yaşantısına daha doğrusu tüm hayatına eğiliyor.Tüm bunlar işlenirken kitapta,bir yandan da grup terapisine devam eden hastaların hayatlarına ve problemlerine ortak oluyoruz.

Bir yerde şöyle diyor,karamsar bir filozof olarak bilinen Schopenhauer;

"İnsan başta hiç mutlu değildir,ama bütün hayatını kendisini mutlu edeceğini sandığı bir şeyin peşinde çabalayarak geçirir;nadiren amacına ulaşır,ulaştığında da yalnızca düş kırıklığı ile karşılaşır;sonunda bir enkaz gibidir ve limana direkleri ve donanımları yok olmuş bir şekilde gelir.Ondan sonra da mutluluk ya da mutsuzluk aynıdır;çünkü hayatı içinde bulunduğu her dakika yok olan andan fazlası değildir ve şimdi de sona ermektedir."

Schopenhauer ve öğretisi hakkında kesin bir yorum yapmamak adına,onunla ilgili olan tüm dökümanları okumak gerekir sanırım.Her zaman "yüzümün yarısı hüzündür" derim. Belki de tüm bu sebeple Schopenhauer'a kendimi çok yakın buldum.

Şimdi de yola uzun zamandır okumak istediğim  bir kitap olan Nietzsche Ağladığında ile devam ediyorum.Bakalım bir şekilde ilerlediğimi hissedebilecek miyim.Bunun ne derece doğru bir bibliyoterapi olduğu hakkında da hiçbir bilgim yok lakin Yalom okumak bana iyi geliyor.Ondan eminim.