19 Şubat 2013 Salı

Bir Demlik Çay,İki Kırık Çay Bardağı


Kocasından ayrılmış yirmi ikisinde bir kadın,kucağında yirmi ikinin bir ardı,yirmi üç günlük bir bebek.Kadının annesi,kucağında torunu.Başka kimsesi yok üçünün.İki kadın ve bir oğlan çocuğu.Sonrasında sessizce bir ölüm.Kadınlardan yaşlı olanın,anneannenin yitişi.Torununu ve kızını kimsesiz bırakışı.
Ülkenin kuzey coğrafyasında az bin nüfuslu bir ilin az insanlı kasabası.Eski sokaklar,eski bir ev.Yalnız bir kadın.Tüm yaşamı kendi gücüne,kudretine kalmış.Ama asla ikmale kalmamış,yitirdikleri kadar güçlenmiş bir kadın.Sırtında bir pençe ile,oğlunun gücü ile yaşamış.Onu göz yaşları ile sulamış,gözlerinden akan her damlada gençliğini yitirmiş.Tek başına.

Hayata geldiğinizde ne olduğunu bilmezsiniz,bir yanda büyük bir sevgi varken bir yanda terk edilmişsinizdir,olur ya.Kılınız kıpırdamaz,içinizde bir yerde hep buruk kalır yaşam.

Bir topluluk içinde gülersiniz,bir anda geçmiş gelir geçer içinizden.Bir el dokunur sanki sırtınızdan,sen mutlu olma der.Mutlu olma işte.
Sebebini söylemez ve gider,tekrar tekrar ayrılırsınız hayattan.
İçiniz acır.

Öyle bir his işte.Mutlu olmayı da bilirsiniz.Ama ne geçmişi unutabilir,ne de geçmişe geri dönmek istersiniz.Eski bir evin merdiven altında küçük bir mutfakta,küçük bir demlikte çay demler gibi demlenirsiniz.Sakinliktir sizin suyunuz,ekmeğiniz.

Sonra da yaşarsınız işte,yaşarım içten içe.
Olur ya belki bir mucize,sevdiklerime daha da sıkı sarılmalıyım bence.
Sarılır öyle değil mi ?

Bu sefer maziye dönmeden,sıkıca ?

18 Şubat 2013 Pazartesi

Eski Günlerimiz


Dünyanın en anlamlı,en güzel şarkılarından biridir benim için Eski Günlerimiz.Bir Ziya Osman Saba şiiri ve Nadir Göktürk bestesi.Ezginin Günlüğü'nün şarkılarından.Çok farklı bir yeri var içimde bu şarkının.Anlatsam anlatılır aslında fakat zaten Ziya Osman Saba anlatmış,usulca dinlemek daha güzel.

Bir oda içinde saat sesi 
Hayatın sırtımdan giden pençesi 
Ve beni maziye götüren bir el 
Eski günlerimiz sessiz ve güzel 

Bulduğum kayıplar her günkü yerin 
İşte konsol ayna köşe minderin 
Seccaden tespihin namaz başörtün 

Bir şey değişmemiş sanki daha dün 
Yine ortancalar altı camının 
Dışarda sükûnu yaz akşamının 
Bahçemiz sulanmış ıslak her çiçek 
Kapı çalınacak babam gelecek.

16 Şubat 2013 Cumartesi

Now


Uzun süredir beklediğim albümlerden biri daha gelmek üzere."Now" ise Paramore'dan beklentilerimi fazlasıyla karşılayan ilk single olarak çıkış yaptı birkaç gün önce.
Dördüncü stüdyo albümleri "Brand New Eyes" 2009 yılında çıkmıştı.Tam dört yıldır bu albümün gelmesini bekliyordum.Ve nihayetinde Nisan ayı içerisinde kendi adlarını taşıyan Paramore isimli beşinci albümleri piyasa çıkacak.

Her şey yerli yerinde.
Çok güçlü bir Paramore var karşımızda,hala sağlam.
Now adlı şarkıya çekilen klibin yönetmenliğinde ise Daniel Cloud Campos'u görüyoruz.

İnsan şarkılarla güçlenir mi ?
Ben Paramore'un şarkıları ile güçlendiğimi hissediyorum.
Dedikleri gibi;

If there's a future we want it
Now

14 Şubat 2013 Perşembe

Perde

Dışarıdan çok güçlü görünen aslında hiç güçlü olmayan biri olduğumu düşünüyorum.İnsan neden güçlü olmayı istesin ki ? Efsanelerde hep anlatılan,dile gelen madalyon benzetmesi gibi.Belki de izlediğim tarihi filmlerde,okuduğum efsanevi romanlarda madalyonları hiç sevmemem bundandır.Madalyonların bir yüzü hep soğuktur.Tıpkı insanoğlu gibi.

Hep gitmek var içimde.İsimsiz bir şehre,giriş tabelasındaki bir harfi düşmüş.Mavisinin beyazı eskimiş,yıkık dökük.Çöl tozlarıyla dolu bir yerlere.
Beni bulunduğum yerden iten bir şeyler var.Düşler kırılmış,oyunlar bozulmuş,içindeki bitkiler çürümüş.Yalnız ve eprimiş bir ev,içim.Bir o kadar da huzurluyum aslında.
Fakat insan hep kendinde olmayan şeyleri arıyor.Kendinde olmayan şeyleri seviyor.
Ve kendinde olmayanı yaşamak istiyor.

Yaşamak istediğim çok az şey var.
Büyük hayallerim yok hayata dair,içinde kimsenin fark etmediği bir yerlerdeyim.
Dört duvarın arasında bir oda.
Allı güllü bej bir perde,ananemin çakısı.
Ve hep üzülelim,ağlayalım diye çekilmiş fotoğraflar.Bir kucak dolusu albüm.
Budur işte,daha nasıl tanımlanır ki yaşamak,doğum fotoğrafları ile başlar en nihayetinde hep aynı son.

Akşam vakti doğuya doğru çekilen allı güllü bej bir perde.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Bir Zamanlar

Çocukluk günlerim aklıma geldi.
Minik önlüğümü giyip tek başıma okula gittiğim günler.Akşam evimizin bahçesinde annemin gelmesini beklerdim.Yaz akşamları iş dönüşü dondurma,kış akşamları ise çikolata alırdı.İstisnasız her akşam.

Her pazar şehir merkezine giderdik.
Hamburger yerdim,sonra şehri gezer fotoğraf çekerdik annemle.
Patenlerimi de alırdık,elimden tutardı annem paten kayardım ben de.
O zamanlar daha çok çocuktum misal,minik ellerim minik ayaklarım vardı.

Kocaman oldum şimdi,bir döneme daha başladık.Mezuniyetim var bu yaz.
Hayat beni nereye sürükler,neler yaparım bilmiyorum.
Fakat yine annemle huzur dolu,sakin bir dünya istiyorum.

Hala eve döndüğümde bana renkli şekerler,çikolatalar alan bir annem var yüzünde kocaman bir tebessüm ile.

Hayatta sizi çok az insan sevsin hiç önemi yok,yeter ki tam sevsin.

3 Şubat 2013 Pazar

Mecburiyetten

Birkaç gündür çalışmayı bıraktım çok bunaldım.Eve geldiğimden beri çalışıyorum.İçimden hiç çalışmak gelmiyor,kamu personeli sınavı hakikaten çok zor.Şimdi bir de öğretmenlik alan bilgisi testini getirecekler,sınav takviminde var.Hiç bilmediğimiz bir sınav.Diğer iki sınavın konularına ısınmaya başlamışken,daha önce hiç örneği olmayan uyduruk bir sınava girmeye mahkum ediliyoruz.Öğretmenin aldığı maaş belli iken,bunca öğretmen kapıda atanmayı beklerken,onca öğretmen de intihar edip hayatına son vermişken dayattıkları bu sistem insanlık dışı.Her seferinde söylediğim gibi bu ülkede yaşamaktan,şu kadarcık maaş için kendimi bu kadar harap ediyor olmaktan ve geleceğimi düşünmekten şimdiden yıldım.

Bir iki tane özel okul başvurusu yaptım.Hazır İstanbul'da okuyorken ve mezun olmadan belki bir şeyler olur diye.Hoş hiç tecrübem yok lakin ne fark eder,özel sektör her zaman belirsiz ve acımasız.Özel okullarda çalışma taraftarı değilim,öğretmenleri harcamaları,ticarethane olmaları,öğretmenlerini deli gibi çalıştırıp değer vermemeleri ve insani,politik değerlerime uymayan bir oluşum yumağı olması böyle düşünmemdeki etkenler.Neticede kapitalist sistemin ara yüzleri,hoş ne derece kaçabiliyoruz ki kapital düzenden.Çalışmak ve yaşamak zorundayım.Mecburiyetten.

Benim hayallerim çok daha farklı.Yoksul yerlerde yoksul öğrencilerim olsun istiyorum.Devlete atanmak bu yüzden ilk hedefim.
Küçük yerlerde küçük bir yaşamım olsun istiyorum.
İstanbul ve içindeki düzen bana çok uzak,çok kötü ve çok samimiyetsiz.

Mezun olmama aylar kaldı.
Sınava girmeme aylar kaldı.
Gelecek hakkında bilgi sahibi olamadığımız bir ülkede yaşıyoruz ve bu ortamda gelecek yaratmaya çabalıyoruz.
Ne derece başarılı oluyorum bilmiyorum ama herkes gibi ben de yaşamaya çalışıyorum.
Mecburiyetten.

2 Şubat 2013 Cumartesi

Of Monsters and Men


Çok güzel insanlardan oluştuğunu düşündüğüm altı kişilik İzlandalı bir müzik grubu.İzlandalı sanatçılar bir başka mı oluyor acaba ? Bence kesinlikle öyle.
Of Monsters and Men için diyebileceğim en güzel şey benim hayal dünyamı yansıtıyor olmaları.Hani hep yaratmak istediğimiz,kötülere karşı savaştığımız ve içinde yalnızca iyilerin yer aldığı rengarenk bir dünya olsa deriz ya.İşte hayal dünyamızın uzaydaki resmi onlar.
Albümlerinin adı "My Head Is an Animal."

Little Talks adlı şarkılarını dinleyip o güzel kliplerini izlememle başladı grupla tanışıklığım.Şu sıralar King and Lionheart adlı şarkılarına yine kendi tarzlarında muhteşem bir klip çekmiş bulunmaktalar.Albüm içinde en beğendiğim şarkılardan biri ise kuşkusuz Your Bones.Love Love Love ve Six Weeks adlı şarkıları da benim için çok değerli.

Özellikle gün geceye çalarken,henüz aklımdaki tüm yorucu düşünceleri atmışken dinlediğim bir albüm.Çok farklı bir tınısı var.Dinlerken yüzümü bir tebessüm kaplıyor.
Dinlerken dünya yaratmak,evet bunu yapıyorum.
Dinledikçe kendime ait daha güzel bir dünya yaratıyorum.