31 Temmuz 2011 Pazar

Belgesel

Sabahtan akşama kadar Trt Türk kanalını izliyorum.Her biri eşsiz belgeseller adeta.Tarihten,günümüzden,hamurumuzdan,farklı kültürlerden.Maziye yolculuk etmek çok iyi geliyor bana.

Aynı zamanda kuponlarla biriktirdiğim belgesel setimi aldım ve ilkini izledim.Küresel ısınma ve deltanın gücü ile ilgili idi.Çok beğendim,görüntü kalitesi de çok iyi.

Jane Austen okumuşluğum yok.Zaten bu sıcak yaz günlerinde de hiç okuyamıyorum ben.Sanırsam ölmeden yazılan bi romanını dizi / film yapmışlar.İsmi Emma,dört bölüm sadece.Onu izlemeye başladım bi de.

Ramazan da geliyor.Sahura kadar uyumayız gene,bahçede falan otururuz,film izlenir vakit geçer bi şekilde.

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Kaybolsam


Son zamanlarda kendimi iyi hissetmiyorum,kararsız kalıyorum,bi anda her şeyi değiştirmek beni çok korkutuyor.Kaybolsam diyorum bazen,başka hayatlara girmek,bi anda ben geldim demek istemiyorum.Kendi kabuğumda yaşıyorum,kendi kabuğumdan dışarı çıkmayı pek sevmiyorum.

Aslında yalnızlığı seven ve yalnızlığa alışkın bi insanım,kalabalık beni çok korkutuyor.Lüzumsuz,gerek yok bence kalabalığa.Hele çılgın olanına asla.
Yorgun hissediyorum,böyle tek başıma bi tekne ile açılsam fena olmazdı.Bu bi hayal tabi,teknem de param da yok.

Gerçek hayatın filmlerdeki gibi olmasını isterdim.Reha Erdem'in " Hayat Var"ında yaşasam,sanırım en çok düşlediğim hayat tarzı bu,sessiz,kendi içimde.

-Gökçe Pehlivanoğlu fotoğrafımı çeksin isterdim çok.-

Bilmem,alışamadım gitti şu hayatta yaşamaya.Diğerleri nasıl beceriyor hiç anlamıyorum.Öleceğini bile bile,üzüleceğini bile bile nasıl yaşıyorlar,bi kahine sorup danışmak istiyorum,bana anlatsınlar. Başından sonu belli olsun istemiyorum.

29 Temmuz 2011 Cuma

Şahmaran'a Dönsem

İki ucu boklu değnek dedikleri bu olsa gerek.

Hayattan zevk almayı bilmiyor olsam gerek.
Bella'nın yüzü gibi yüzüm desem,acı çekeninden.

Bi lavantalı Haci Şakiri sevdim bi de seni sevdim vişne suyu.İnsanlar olmasa da olur.Hayat sosyal ortamlara konulan sırıtkan fotoğraflardan ibaret değildir sonuçta değil mi ? Gerçeği bulamadılar,hayallerde yaşadılar.

Çok boktan bi durum.Kimin eli,kimin beli.
Zanneder Misin Ki Sen Kocaman Bi Şehirsin,Çok Heybetlisin ?


Zor bi karar dönemindeydim.Arkadaşlarım,alıştığım bi şehir.Oradaki yaşamım.Küçük şehirlerin küçük insanları,benim gibi küçük insanlar.Rahat bi yurt hayatı.Pek fazla imkanı olmasa da yaşadığı yerde mutlu öğrenciler,uzak olmasına rağmen.İki senemi geçirdikten sonra radikal bir karar ile yatay geçişe başvurmak sonuçların açıklanması ve yatay geçişle Marmara Üniversitesi'ne kayıt yaptırmak ve trenle eve geri dönmek,düşünmek,uyuyamamak,yeni bi hayata başlamak,arkadaş edinmek konusunda bayat bi ekmekten ve donmuş bi çeşme suyundan farksız olan ben'e inat böylesi bi konuda cesaretli davranıp,garantici kişilik özelliğimi hiçe saymak.


Şehr-i İstanbul derler ya,nelere şahittir İstanbul,ne sırlar saklar kendinde,omurgasında ne yükler taşır,kimleri paralar bilmem.Biz de filmlerde izlerdik.Doğduğum şehirdir,ama yaşayamadığımdır aynı zamanda.Kötülükleri barındırır,terk edilmişlik demektir benim için.'Anlat İstanbul' vardır,yıllar önce izlediğim,ne güzel filmdir.

İki senemi emanet ediyorum şimdi İstanbul'a.İnsanların bana merhametsiz davranmasına alışkınım,öyle bi hayranlık uyandırmaz ben de İstanbul.Hem daha yurt işlemleri ve dilekçeydi falan uğraşmam gerekecek.Şuan sakin kafayla geleceği düşünmek ve aslında düşlemek istiyorum.Korkmuyor değilim.

Büyük ihtimal Ece Temelkuran gibi ' Dışarıdan ' bakıcam.Baktığım yer sen olmayacaksın İstanbul.İçindeki insanlar olacak.Ve yaşamım.

İyilik ve işlerimde yolundalık getir bana,başka bi şey istemiyorum.


O zaman "Rita Abaci"den gelsin sana "Ferte Preza Na Prezaro"

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Hayatı yaşarken mutsuzluklar dertler
Gelirler peşinden,bırakmaz elinden

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Set Apart This Dream / For Me


Gerçekten önemi yok mu ? Yanınızdaki insanların statüleri,gelirleri,kültürel düzeyleri,giyimi,tarzı,yaşama biçimi,dış görünümü,aile yapısı,anne ve babası,abi,abla ve kardeşleri,akrabaları ? Gerçekten insaların sizinle iletişim kurmaları için cüzdanlarının dolu,evlerinin klimalı,yüzlerinin makyajlı olması önemli değil mi ?


Tıpkı sokakta yaşayan insanlara yüzümüzle birlikte vücudumuzun başka uzuvlarını da aynı anda dönebildiğimiz gibi,hayatın da bize karşı dönen uzuvları var.İnsanı insan olduğu için sevebilmek ne de zor oysa.Sosyal veya cinsel mesaj vermek değil.Nikaragua devrimini anlatmak ya da sanal sosyalizim de değil yapılan,siyasetin tadı bok gibi zaten.


Sadece güzel müzikler çalsın bu dünyada.


Başlık bi "Flyleaf" şarkısı.

Aydilge'de dikkati çeker,aynaya baktığımızda neden kendimizi çirkin görelim ki diye."Kalbim Hep Seninle" diye bi şarkısı vardır ve orada der ki ;


Dur ağlama,dön bir bak aynaya
Çok güzelsin aslında,dur ağlama

Siyaset Bilimi hocamız da söylerdi,aynaya baktığınız her an ne kadar güzel olduğunuzu söyleyin kendinize,durmadan tekrarlayın diye.

Tekrar yapmayı sevmezdik hiç okullarda oysa,böyle büyüdük.Öğretilmedi.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Littlething


Çok güzel bi sezon finali idi.Bakkala gittim ve sezon finali için kendime bi tane Redbull aldım.Tadı güzeldi.İkinci kez içiyorum bunu da.Sanırım bu alkolik olduğum anlamına gelmiyor ? Erkek olmak ne demek hep merak etmişimdir.Ama hiç bilmem,evde bi erkekle büyümedim.

Döndürüp döndürüp izliyorum.Hele ki yapım,finali "Cake" ve "Jimmy Eat World" parçaları ile süslemiş ya daha da bi şey demem ben.Fiona'yı koltuğumdan kalkıp alkışladım hatta ekranıma yapışıp yanaklarından öpesim geldi.Keşke bi kardeşim olsaydı,Fiona gibi bi ablam olsun isterdim.

Hayal ettim de,donuk ve damarsız bi yüzden uzak kar yağarken ıssız bi caddede elimi tutsun.Gülsün hafifçe ve burnumun ucuna dokunsun.Elimden tutup koşsun ve ben de onun ayaklarının ve botlarının ritmine uygun peşinden gideyim.Bunun için her şeyimi verirdim.Aşktır bu.Hayalden ibaret olmasa keşke.O gelse.

Bu ayın yirmi altısı hayatımın dönüm noktası olabilir.Çok çabaladım.Emeklerimin karşılığını almayı hak etmişimdir umarım.Sadece yalvarabilirim.Hayalde kalmasın lütfen.


Hayat,bu sefer karşıma içine soğan doğranmış bi çoban salatası olarak çıkma olur mu ? Çeki düzen ver kendine.Mesela İstanbul salatası olabilirsin.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Alkol


İlk kez içtim ben,o da yalnızca bir teneke kutunun yarısı oluyor.Ya da o teneke kutuya verilen özel bi isim var mı bilmiyorum.Bi kaç hafta önce.İnsan sevdiği ile birlikte içebiliyormuş meğer,hafif bi müzik eşliğinde.Hafif olması şart ama.


Sanırım en iyi Kings Of Leon dinlerken içilir.Bi daha ne zaman içerim bilmem.Belki de hiç içmem.Ama anılarımdan da o geceyi hiç çıkarmam.

Şarkılar da içki gibi bence.İçtikçe derinleşiyor,anlamlaşıyor.Dilimizi dar kalıplara sokup çekmiş kıyafetler giydirmek yerine içtikçe büyüyor bedenler,duygulardan taşıyor.Müzik gibi işte.Matematik gibi bi de.Duygusal bi şeyler.

Ya da her ne haltsa.
Shameless


Günlerimin yalnızlığını ben de dizi izleyerek dolduruyorum zira bu sıcaklarda başka bi halt yaptığım yok.Hali hazırda sezonları bitmiş üç dizim var ve ben halt edip dördüncüye başladım bitmek üzere o da.Avrupa'nın ya da Amerika'nın her ne haltsa içi sex ve uçarılık dolu dizileri dikkatimi çekiyor,belki de bizim ülkemiz öyle sanıldığı gibi serbest ve apolitik olamadığı için ilginç geliyor.Bilmiyorum.

Ama dokuzuncu bölümde Fiona'nın evi terk edip,karlı Chicago sokaklarında yürüdüğü o kısacık sahne ve müzik beni benden aldı. Neticede Frank hakkında bi şey demiycem.Ha,bi şey söyleyeyim.Kendi hayatımla kıyasaladığımda Frank aslında o kadar kötü bi baba değil.Evet,bu doğru.

Bunu da araya sıkıştırmalıyım.Popüler kültürün en popüler durumlarından olan yabancı dizi izleme merakına kendimi kaptırmış olmaktan dolayı bi garabet duyuyorum evet,ben de bi dizi çeksem ismi Postmodern Family olabilirdi.Ama taş gibi Yedi Numara varken bütün diziler halt etmiş bunun yanında.Ne kadar halt'lı bi yazı oldu.Oysa amacım sadece bu dizi hakkında biraz karalama yapmaktı.Neyse.

Artık bu da bitsin başka dizi yok,biraz okusam iyi olacak.

19 Temmuz 2011 Salı

Giderken


Yaşamak çok zor,eğer hala hayatı mutlu hale getirecek şeyin ne olduğunu bulamamışsak,ya da bulmamıza ramak kala elimizden alınmışsa.Hafif bir müzik eşliğinde ağlamak gibi bi şey yaşamak,acı çekmenin daha da fazlası,güzel bir yüze sürülen koyu kırmızı ruj kıvamında,çirkinlerin ise ellerinde çomaklarla karalar bağlandığı,tersine eşit dünyada.
Belki de çevremde beni anlayan birileri yok diye bu gailem.Kim,neden beni anlamaya çalışsın ki oysa,insanların onca derdi varken,giderek yaşanılmaz bi dünya yaratırken kendi ellerimizle.Gelecek için çabalarken ve gelecekte ne olacağını bile bilemezken.

Özlü sözler söylemiyorum,söylemem de.Garip kelimeler kullanmıyorum kullanmam da.Ama burası çok farklı bi yer,bu yaşadığımız alan,bazen bir an önce gitmeyi planlıyorum.Öbür dünya alemi,eğer gerçekten varsa,lütfen giderken bineceğimiz vapura beni dinleyecek birini koysunlar yanıma yoldaş diye.Kahvelerimizi alalım ve o bana kendini anlat desin,sözümü hiç kesmesin,sevgisini hiç kesmediği gibi.Nokta koyduktan sonra son cümleme,tek bi sözle beni anlatsın.O kadar ihtiyacım var ki konuşmaya.Susmamaya.

Yaşamının son yıllarında hiç gitmediği Tanrısının kapısını çalar Eleni.Her gün onlarca şey isteyen insanlardan olmadığını söyler.Sadece kızı için iyilik diler ve gider.
Bi gün gitmek istiyorum ben de,sanırım tek başıma.Arkama bakmadan.Bi istisna varsa o da olmamalı yanımda.Giderken de biri için ağlanmaz öyle değil mi ?

15 Temmuz 2011 Cuma

Biliyordum

Uzun yıllar oldu koca bi şehirde tek başına yaşamaya alışmak.Gündelik işlerin ritmi ile tekdüze bi hayatın dinginliği arasında geçen vakit beni bile aştı,yükseldikçe yükseldi gövdemde.Yeşillenmesini bekledim uzun zaman.Bir anda büyüyemezdi elbette,bekledikçe bekledim.Sanki bu geçen sürede kendime ve yalnızlığıma daha da alıştım.Geceleri mutfağımdan sızan sarı ışık eşliğinde odanın ortasındaki masaya oturur,bir yudum şarap,zeytinyağı ile bezenmiş koca tabak bir salata ve yanına en sevdiğim balık mezgit.

Hayat mı,aşk mı yoksa yılgınlık mı bu yaşadağım bilemiyordum.İnsanın kendisiyle yüzleşmesi çok zordur derler.Ya bunu hiç başarmayanlar ne yapmalı?Kendisine söz geçiremeyenler ne yapmalı sahi.İnsan kendisinin psikoloğu olmalı bence.Kendisinden başka hastası olmamalı insanın.Yoksa pansumanlar,ilaçlar ve git geller eksik kalır odasında,güneş girmeyen,perdeleri kapalı hastanın.Hayatta kurabilmeye korkmadığım tek cümle " Hiç Bilmiyorum " oldu.Bundan başka iddialı cümle kuramadım
...

14 Temmuz 2011 Perşembe

Ben çok gençken
Babamın ağladığını görmüştüm,rüzgara lanet okuduğunu
Kendi kalbini kendinin kırdığını
Tekrar birleştirmeye çalıştığını izledim
Ve annem yemin etmişti
Kendinin asla unutmasına izin vermeyeceğine

İşte o gün söz verdim ben de
Asla aşık olduğumu söylemeyeceğime
Eğer gerçekten var değilse

Ama sevgilim sen
Tek istisnasın

Çok iyi anlıyorum gerçekleri
Ama önümdekini bırakmayı yapamıyorum
Biliyorum gidiyorsun
Sabaha uyandığında
Her şeyin rüya olmadığına dair bir kanıt bırak bana

Tek istisna sensin
Sensin tek istisna

Ben de başladım inanmaya.

Paramore / The Only Exception

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Bugüne Dek Yaşadığın Her Acıya Benimle Ağla : Rembetiko


Limon pazarında küçük bi kız.Taverna arkası,Rembetiko eşliğinde açtı gözlerini dünyaya.Ağlamadı,hep donuk donuk baktı hayata.Tıpkı aynada kendine baktığı gibi.İçinden geldi müzik onun,savaştı,aslında kendi hayallerini yaşamak istedi.Dramdı hayatı ya da komedi,tıpkı rembetler gibi.Gitti geri gelemedi.İzmir'i sevdi.Yunan'dı ama buralardan bi yerlerden.

Öyle bi yerden vurdu ki Rembetiko adlı film beni.Sanırım ömrüm boyunca filmin müziklerini dinliycem ve şu sahne aklımdan asla çıkmayacak.


-Ben çok utangacım Yorgos.Hem sesimin güzel olduğunu nereden bileceğim ?
-Ne sesi ? Kederli misin ? Üzüntün var mı ? Tek ihtiyacın olan bu.


Öyle künyesinden bahsetmeyeceğim filmin,daha çok bünyesi ve bünyede bıraktığı etki önemli.Hayatın kendisi esastır,acı olan gerçektir ve gerçek olan,acı içinde yaşadığınız hayattır.Gerisi palavra,tıpkı sizin olmadığınız yerde yaşanan mutluluklar gibi.

Marika söylüyor filmde,bu sese bu müziğe dokunabilmek için anca kafaya tetiği çekmek gerekir.

" Yanıyorum,yanıyorum ateşe daha fazla yağ dök
Boğuluyorum boğuluyorum beni derin denizlere at "

Şarkının adı ise : Kaigomai

Hala gülebiliyor etrafta oysa.

5 Temmuz 2011 Salı

Beyazdan Bi Güneş


Güneş ve ay tutulmuş,çevrelerini zulmet bulutları bürümüş
Gayret gözüyle bakılacak olsa dünyanın da gözyaşı akıttığı görülür.

ııı.Selim

Sanırım uzun zamandır gözyaşı akıtmıyorum.Çok uzun zamandır değil,ama yine de uzun bi zaman sayılır.Mutluluk güncesi tutmak derdinde değilim.Mutluluk nedir onu da bilmem.Herhalde yüzüm gülüyorsa bu mutlu olduğum anlamına gelir. Güzel bir tatil,güzel dinlenmece,güzel şeyler.Sanırım denize ve tatile en uygun şarkı James Blunt " Stay The Night " kanaatim bu yöndedir.

Çok dolaştım çok gezdim ama yorulmadım.Şimdi eve geldim.Gezmek zamanı,sevmek zamanı dedim ya,hiç bitmesin bu zamanlar.Yakında bir seyahat daha.

Bi daha Boğaziçi Ekspresine binmiycem.

Kendimi yazı yazacak kadar dolu dolu hissetmiyorum.Yaz geldiği zaman tembellik çöküyor üzerime.Ne doğru düzgün kitap okuyabiliyor bu bünye,ne de film izleyebiliyor en sanatlısından.Ancak oturup saatlerce dizi izliyorum hepsi bu.Sanki farklı hayatlar yaşıyoruz dimi ? Mesala,üniversitedeki hayat,evdeki hayat,sevdiklerimizin yanlarındaki hayat ve en önemlisi ulaşmaya çalıştığımız bi hayat.Sanırım hiç bi zaman ulaşamıyoruz ona.Sansürlü evet.

Bi çok kitap buldum,bi film aldım.Rembetiko ismi.Bir Costas Ferris filmi.1983 yapımı.Yunan filmi.Rembetiko ki biz Rebetiko diyoruz sanırsam "mp" harfleri Yunanca'da "b" diye okunurmuş ondan dolayı.Güzel bi tür.Bu filmi izleyeceğim.

Neticede ben beyaz bi çikletim.Artık temizlikten midir,çikletten midir,beyazlıktan mıdır yoksa çiğnenmişlik hissinden midir bilmiyorum ama şu sıralar kendimi iyi hissediyorum.Bi süre daha iyi hissedeyim istiyorum.Tek eksiğim dalıp gitmek.Trende giderken mucizevi bi şekilde bi yere on dakika odaklanıp aklımdan bin türlü şey düşünebiliyorum.Düşünmek istemiyorum.Sadece yaşamak istiyorum.

Belki de çiğnenmek istiyorum ya da paketim hiç açılmasın.Ben de bilmiyorum.