31 Ekim 2008 Cuma
Du'Silbena Datia'
Deniz özlemiyle yanıp tutuşan Acallamh ve Nuada adındaki sevgilinin acıklı ayrılık hikayesi;(
Mavi gökyüzünün altında berrak,fettan bir kadın
Yaldızlı genişliğin bei çağırıyor,çağırıyor
Her zaman üstünde yelken açardın
Beni çağıran,çağıran Elf kızı olmasa
Beni çağırıyor,çağırıyor
Yüreğimi zambak beyazı bir iple bağlıyor
Hiç kopmayan,denizin koruduğu
Ağaçların ve dalgaların arasında hiç yırtılmayan.
Eragon;)
28 Ekim 2008 Salı
Sevindirik Bir Gün
Cumhuriyetin doğuşu ile yeni bir güne açılmak ne kadar güzel!Bilinçli ellerde güzel bir tarih dersi işlediğim için çok şanlı sayıyorum kendimi.İyi ki varsın Ata’m…
Düşünce platformumuzun açılması ile birlikte daha da bir sevindirik oldum ben.Yorucu ve üzgün bir hafta geçirdim.Burada edindiğim güzel dostlukları ve düşünce arkadaşlığını hepten kaybettim sandım.Şimdi kendimi çok ferah hissediyorum.Yeniden kavuştum Çikletime ve sizlere…
Dediğim gibi;bir sürü ıvız zıvır yazılı ve deneme sınavları.Millet harıl harıl ders çalışıyor, pasaklı ben ise kitap okumayı tercih ediyorum.Bugün beş buçuğa kadar ders vardı.Arkadaşlarım merkezde oturdukları için evlerine gittiler.Öğlen on iki gibi tatil olunca bize ve ders dört buçukta olunca bize ben birazcık açıkta kaldım.Millet tünedi evlerine ben ise kendi başıma kaldım.Aslında çok sık yaparım bunu,kendimle kalıp insanları gözlemekten çok hoşlanırım.Bir anda bir plan yaptım kendime.Okuldan çıktım ve yüksek kesim havalı insanların alışveriş için tercih ettiği bir alışveriş merkezine gidip bisküvi ile su aldım.Bir güzel tur atıp,bitki çayı fiyatlarını inceledim.Çıkışta bu sene sosyal bilgiler öğretmenliğini kazanan arkadaşımın ablası ile yarım saate yakın sohbet ettim.Alışveriş çıkışı fiyakalı insanları süzdüm.Çantam sırtımda doğru filmciye gittim.”İyi Seneler Londra” adlı filmi aldım.Az önce izledim.Gerçekten ilginç ve sıradan bir film…Sonra derse girdim arkadaşlarımla,otobüste bir paket dolusu çitos keyfi yaptıktan sonra eve adımımı attım.Aslında niyetim kütüphaneye gidip,müthiş dergileri karıştırmaktı ama kütüphane kapalıydı.Ben de oturdum etütte test çözdüm.
Okul başkanlığı seçimlerinin sonucu da belli oldu.Bizim sınıftaki kaknem Ferhunde cadısının kopyası bir arkadaşın sevgilisine oyumu vermeyip hiç tanımadığım bir çocuğa oyumu verdim.Zaten o çocuk birinci oldu sınıfça sevindik ve alkış tuttuk.
İşte bir gün daha sona erer.Latife Hanım’ın kuponlarının bitmesine de az kaldı zati:)
Bir de Aydilge Trt-1’de şarkı söyleyecekmiş yarın.Çok mutluyum ya…Yeah..
Herkese iyi bayramlar,onurlu günler:)
23 Ekim 2008 Perşembe
İstanbul Yeditepe
Yeditepe’ye geziye gidiyore…Geçen gün sevgili müdürümüz beni odasına çağırdı,tabi ben de hemen toparlandım ve kravatımı düzelttim.Bir form gibi bir şey doldurdum ve müdür beni geri gönderdi.Bugün yine dört arkadaşla birlikte müdürün yanına gittik.Üniversite gezisi için beş kontenjan istenmiş ve müdür bey de bizi seçmiş.Koşul neydi bilmiyorum ama içlerinden adı lazım değil baş harfi “P” şahsiyetin nasıl seçildiğini hala anlayamadım.Neyse kısacası hayatımda birkaç kere görme fırsatı bulduğum İstanbul’a gitme fikri bile heyecan verici.Müdür Bey şimdiden trenden yerlerimizi ayırttı.Üç gün sürecek bu macerada hem Yeditepe’yi göreceğim hem de inşallah gezeceğim.Gerçi Yeditepe paralı bir üniversite ve benim gibi cebi delik insanların anca hayalinde girebileceği bir yer…Lakin burslu bölümleri de var.Örneğin İletişim Fakültesi Gazetecilik…Her neyse en azından üç günlük bir tatil yapmış olacağım.Bir de ucuz kitapçı bulup bol bol kitap aldım mı değmeğin keyfime:)Geziye var daha yanılmıyorsam Kasım 14 gibi…Bekle beni İstanbul.(Ah bir de Yedi Numara’nın çekildiği yerleri görebilsem gitmişken…)
Şimdiden düşünmeye başladığım bir nokta var:Annemi çok özleyeceğim!
Bu arada kuzucuk bana ödül yollamış.Teşekkür ediyorum:)Konu buysa çiklette buradan hemen bir bağlama noktası ayarlar efendim.Bu gezi de bana ödül oldu:)Saygılarımı sunuyorum.
21 Ekim 2008 Salı
Uzak Evren Masalı
Büyüyor çığlık derinlerde
Ateşe atmak istiyorum hayatı bir çırpıda
Benim olan tüm şeylere veda etmek
Suratıma kapıyı çarpan “o” kadar acımasız olmak
Hınç almak istiyorum benden aldıklarından
Bir aşkın gizeminden uzak
Minik bir kulübede yaşamak istiyorum
Hayvansal dürtülerden uzak
Kalıpsız bir varoluşun çelimsiz suratlarından ırak
Benim olan bir evren
Son bir çığlığın altın serzenişini,altın vuruşunu yaşamak istiyorum
Davullar çalınmasın,yasım tutulmasın boş olsun
Hayatın derin tongasından bir haber
Ağdalı bir yardım istemiyorum
Sadece hissetmek
Parmağıma basılan bir dünyada,dikensiz olmak
Zor olmak,hep çelişmek
Bir Eragon misali ejderham Saphira’nın üzerinden uçmak
Bence ben biliyorum
Zamanı değil
Hiçbir şeyin,bunların hiç birinin
(Paramore'a ve çok sevdiğim Eragon ile Saphira'ya...
18 Ekim 2008 Cumartesi
Şifreyi Çözmek
Hayatımın en zor dönemlerinden birini yaşıyor gibiyim.Yok Allah’a şükür öyle kötü bir şey yok…Sadece korkular ve stresler baş göstermeye başladı beynimin avlusunda.Hiç bitmeyen uzun koridorlar gibi devamlı koşuyorum sanki.Hani şifreyi çözmek derler ya,sanırım benim derdimin şifresi “çalışmak”.Artık yazı yazmaya bile çok zor vakit bulmam canımı sıkmaya başladı.Bir yandan test çözmemiz ve soru şekillerini görmemiz gerekirken bir yandan da okul yazılılarımız başladı ve gerçekten büyük bir hengamenin içinde didinip duruyoruz.Sözel olmanın verdiği ayrıcalık mı diyeyim zorluk mu bilmem ama;sürekli not çıkarmak zorundayız.Sayfalar dolusu notlar elimizde…Zaten bütün sosyal aktivitelerden de eksik kalıyorum bir de bu canımı çok sıkıyor…İnşallah bu zorlu dönem bir an önce biter ve sonu güzellikler getirir…Amin..
Yakınlarda yeni bir film girecek vizyona.Ona kesinlikle gitmeyi istiyorum.Adı Twilight,filmin güzelliği bir yana müziğini Paramore yaptı “Decode” adlı şarkıları ile.Mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim.Pek fazla blog bilgim olmadığı için şarkıyı buraya koyamıyorum ama dinlemek mümkün:)
Son olarak kendi çapımda bir şeyler yazmak istedim,şarkı dinlerken içimde uyanan hisler doğrultusunda bir şeyler yazmak ruhumu daha bir etkiliyor.Biliyorum,hissediyorum ve yazıyorum demeyi istemek gibi bir şey…Sana gelsin bu şarkı,Decode;
Biliyorum,dünya duracak sen gitmeden
Issız ışık terk edecek bedenini
Uçacak sen bilmeden
Doğa karşı koymaya çalışacak bu duruma
Gitmeni istemeyecek
Gece karanlıkta bir ay ışığı
Gözlerimden damlayan son hüzün
Gitme diyor içim sana
Dön geri,yol sarsıntılı
Olmayacak biliyorum
Öğütlerden hoşlanmazsın
Sade bir isteğin pençesinde
Bana geri dönmeni istiyorum
Siyah gözlerimle yüreğine bakmak istiyorum
Dualarım havada asılı
Gözlerim yaşlı,puslu ve dumanlı
Diretiyorum
Biliyorum,sen gelmeyeceksin
Ruh çıkıyor bedenden gidiyor
Biliyorum,sen gittin
Şifre yarım kaldı,
İçimdeki ruh asılı…
13 Ekim 2008 Pazartesi
Bugün Benim Doğum Günüm
Bugün benim doğum günüm...Çiklet daha on yedi on yedi on yedi oldu...Daha önce hiç bir doğum günüm sınıfta kutlanmamıştı.Aslında hayatım boyunca da pek sevmemişimdir böyle kutlamaları.Sağolsunlar sınıf arkadaşlarım pasta yapmışlar bir de yetmezmiş gibi aralarında para toplayıp hediye almışlar.Siyah sevdiğimden siyah bir penye almışlar bana(Laf aramızda bayağı iyi bir marka)İlk ders sınıf öğretmenimiz Pınar Hocanın dersiydi hep birlikte kutladık.İnsan hatırlanınca daha bir güzel ve mühim hissediyor kendini.Bu arada bana çaktırmayacaklar ya benim muzip arkadaşım Anıl:"Ya Can haberin var mı bugün Kütahya'nın kurtuluşuymuş pasta kesiyoruz gibisinden bir şeyler deyince...İşte öyle,inşallah yeni yaşım hayır ve mutluluk getirir.Ebru'nun dileği çok hoştu benim için:"İnşallah Öss'de ilk beş tercihinden biri olur" dedi.Amin:)
11 Ekim 2008 Cumartesi
I Can Feel You All Around Me
Hepimiz kendimize çok halkalı bir hayat kurmuş gibi geliyor bazen bana.Bir yerlerde bizden habersiz yaşayan ve zorluklar çeken insanları görmezden geliyor gibiyiz.Zaten onları bilmiyoruz ve tanımıyoruz ama bu beni yine de yaralıyor.Bir şarkı var,içimden geldi ve paylaşmak istedim.Yabancı müzikten pek anladığım söylenemez.Bana yetecek ve bir anlam çıkaracak kadar anlayabiliyorum ama yanlış İngilizce eğitimi ve öğretimi yüzünden sekiz yıldır İngilizce görmeme rağmen bir arpa boyu yol kat edemedim.Her neyse;yabancı grupları veya şarkılarını dinlerken önce vokalin ya da grup elemanlarının hayat hikayelerine bakarım.Bu açıdan Flyleaf en sevdiğim grupların başını çeker.Özellikle vokali Lacey Mosley…I can feel you all around me adlı şarkıları ise beni benden alır uzaklara götürür.
***
Uyuşturucu bağımlısı bir kızın ailesinden uzak hayata tutunma mücadelesi ve kendini ispatlama çabası.Sonunda uyuşturucuyu bırakışı ve kendi sözlerini yazıp şarkılar yapması.Hayat mücadelesi diye buna derim ben.Ailesinin desteğini almadan buralara kadar gelen cesaret dolu bir kız.Bunun hikayesini yazmayı düşünüyorum kendimce işte.Zaten daha ilerideki filmimin senaryosu için hikayemi bile tamamlayamadım.Malum önümdeki şu büyük sınav.Yazılılar başlıyor bide…Ama ben kendime söz verdim,asla sınava gireceğim diye test kitaplarına bağlı olarak geçirmeyeceğim zamanımı.
***
Hayatı Lacey gibi her yerimde hissedebiliyorum.Ve seni…
Şuan Sisler Evi’ni okuyorum.Filmi de varmış sanırım ama her zaman kitabını okumayı tercih ediyorum.Öneride de bulundum.Biraz mola versem hem benim hem de düşüncelerim açısından iyi olacak galiba.Belki de bir daha Lacey Mosley’in ve Flyleaf’in resimlerine bakarım.Hüzün ve mutluluk bir arada…
7 Ekim 2008 Salı
Büyüyorum...
“Kendimin ötesinde bir yerlerde gelişimi bekliyorum”
Octovia Paz
Karmaşık bir dünyanın durağanlaştığını,suların durulmaya başladığını hissediyorum.Minik bedenimden eser kalmazken vücudumda,ayaklarım ve ellerimle birlikte yüreğimin de büyüdüğünü fark ediyorum.Her ne kadar kabullenmek istemesem de bu durumu,ben büyüyorum,altı gün sonra on yedi yaşıma gireceğim.Adımlarımı sağlam atmaya çalışırken,arkamdakilerin adımlarını kollamaya gayret ediyorum.Durgun sularda mavi bir seyahate çıkmış gibiyim.Hislerimden akarken güneş,penceremde koklamayı biliyor sabah serinliğini,martı seslerini.Hayale dalarken ben,gerçekten kopmamaya çalışıyorum.Çok iteledim kimi zaman düşlerimi,gereğinden fazla hırslandım,bir ton yalan attım,bir ton yalan duydum.Şimdi bakıyorum da etrafıma,yalnızca güneş ve ayı görüyorum.Onlar simgesel varlıklar benim için.Güneşle çok sık konuşurum,gece ay ile birlikte kaç tane şarkı bestelemişimdir…Her sabah otobüsle giderken mutlu ağacım var tarlanın birinde.Yok edilmiş otların arasında yaşama mücadelesi veren ve yaşama tutunmaya çalışan yalnız bir ağaç.Geçen sene onu da yapraklarından,dallarından etmeye kalkıştılar,ama asla pes etmedi o,direndi hep.Yolumun üzeri hala konuşuyorum bizim mutlu ağaç ile.Göz kırpmam bile onun uzun süre mutlu olmasına yetiyor.Ben de mutlu oluyorum onunla birlikte.
Umut neşretsin istiyorum yüreğime.Yalnız bir gemiye binerken içindeki insanları fark etmemek gibi,biri diğerinden büyük dilim sucuklu tost yaptığımda,büyüklüğünün farkına varmayıp ikisini birden yemek gibi…Rotam umut olsun bundan sonra.Sen şahit ol buna,”Sisler Evi”...
Güneş hiç batma penceremizden,sürekli bak içimizden içeri,hep gülsün dalgalı,zeytin sarısı yüzün:)
4 Ekim 2008 Cumartesi
I Can Feel The Pressure
Çok ünlü olacağım.Bir şeyi kırk defa söylersen olurmuş ya işte tam öyle bir anın dönüm noktasındayım.Ne zamandır rüya görmüyorum derken gece olmuş ve ben yatmışım.Hayallerimi perçinleştirme noktasında pek başarılı olduğum için kendime soyut bir dünya yaratmış izlenimi vermek pek bir çare oldu bu aralar bana.Neyse kafam saçmalık coğrafya ödevi ile doluyken başım yastığın altında,üzerimde annemin yeni diktirdiği yorgan…Rüyamda kocaman bir sahnedeyim ve bütün gözler benim üzerimde,yaşam alanıma kimseyi sokmazken tüm kameralar üzerime geliyor gibi,dilimde çok bilindik bir şarkı ve elimde mikrofon.Bizim merdiven başını mikrofon yapıp konserler verdiğime bir şey demiyorum,doğrusu bunu rüyada canlı gibi görmek çok heyecan vericiymiş.Bir de Tokio Hotel’den önce sahne alınca değmeyin keyfime.Tam bir rock ziyafetiydi doğrusu.Kendime bir baskı kurdum galiba,ileride insanlara kendimi tanıtmak ve beni tanımalarını sağlamak gibi bir niyetim yok ki bana ne zaten….Ama bir kısım insan tarafından tanınmakta hiç fena olmazdı.Dostum Bill,sana rakip geliyorum şimdiden söyleyeyim:=
3 Ekim 2008 Cuma
Gücüm Yok
Güç gösterisinde bulunacak zamanım yok
Yok yok hiç halim yok
Fiyakalı bir yalnızlık peşimde,
Sürdürdüğüm dava ilelebet
Sansürsüz bir hayat, ben gizli mabedimde tek
Peşimde suratsız ifadelerin hırçın bakışları
Yok olmaktan öte,batmak ve çıkamamak gibi bir şey
Bitap düşmenin önünde kocaman bir delgeç
Ömrümün izlerindeki otobüs hep çok geç
Kendimi yakalayamadan boğulmadan olmadan
Çok geç,kirpiklerimden dökülen rimeller
Parmak boyası kıvamındaki suretlerden kaçışım
Çok geç,izsiz,issiz,ipsiz bir sığınış benimkisi
Kokuşmuş bir çorabın deliğinden sırıtmak gibi
Çiğnenmek gibi bir şey
Anlatamazsın halini zor zamanın derdini
Fırınlanmış ümitlerin arasında kendine bir koy bulmaya çalışırsın
Sinsi bir sevdanın peşi sıra kendini bulmaya alışırsın
Çok geç,gücüm yok!