31 Ağustos 2008 Pazar

Haftanın Eleştirisi:Tıksıran Adam



Bir gün kravatlı bir adam sahneye çıkar ve derki:Ey Türk halkı!Biz çevremizi ne denli koruyoruz bileniniz var mı?Neler neler yapıyoruz,ne projeler çiziyoruz ve uygulamaya çalışıyoruz!Ey kendini bilmez,çevreciyim diye dolaşıp,gezinenler…Sözüm size?Ne yaptınız ki şimdiye kadar çevre için,hadi cevap verin!

(Alkışlar…

Greenpeace mi pehh,Çekül mü pehh,Tema mı pehh,daha ne varsa pehh!

(Alkışlar…

(Arkadan kravatlı biri yaklaşarak sahnedeki kravatlının kulağına yavaşça fısıldar):”Beyim,nükleer santrallerin temelini attık,bir gelip baksanız diyorduk yeterince büyük olmuş mu,malum Rusya’dan daha büyük yapmamız lazım”

Öhüm föhüm…

Ey sevgili Türk Halkı esen kalın!


Zönk:D

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Puff




Zaman her ne kadar bedenlerimizi ve biçimimizi değiştirmeye çalışsa da asla ruhumuzu değiştiremeyecek,buna yürekten inanıyorum.Hayatımın on alttı yıllık tecrübesine dayanarak ruhlarımızın bizi şekillendirmesi gerektiği kanaatine vardım.Yani bedenlerimiz her nasıl olursa olsun ruh bir tane ve sanırım benim en iyi arkadaşım.Kimi zaman büyük sürprizlerin çocuksu coşkusunu beklesek de küçük mutluluklarla yetinmek bana daha büyük bir mutluluk yaşatıyor.Bu sefer sanmıyorum gerçekten böyle düşünüyorum.Bir kaç gün önce televizyonda polisiye romanlar üzerine bir belgesel izlerken birden annem odaya girdi.Elinde bir sürü puf,bilirsiniz minikken hepimizin çok severek yediği,Hindistan cevizlisi,kakaolusu ve değişik tatlarıyla bir ısırımlık şekerlemeler…Annemle karşılıklı oturup afiyetle yedik puflarımızı…Hayatımın en güzel ve en mutlu anlarından bir tanesiydi.Bir kez daha çocuk olmayı istedim,gerçi çok da büyük sayılmam ama gençlik yollarında şuan bedenim ama ruhum asla…Hep böyle kalalım anne olur mu?


29 Ağustos 2008 Cuma

Dersimiz Coğrafya Konumuz Hukuk!



Geçen hafta hızlandırma dolayısı ile dershaneye başlamıştık.Öğretmenlerimizi de daha yeni yeni tanımaya başlamıştık ki çok ilginç aslında güzel bir olaya hasıl olduk.O hafta boyunca Coğrafya derslerimize Ahmet öğretmen girmişti.Sanırım daha yeni mezundu çünkü bayağı genç gösteriyordu.Biz derslerimizi paşa paşa dinlerken birden haftanın ver dershanenin son saatine gelivermişiz.Sınıfın kapısı çalındı ve içeri rehberlik öğretmenlerimizden bir tanesi girdi.Size mutlu mu yoksa olumsuz bir haber mi vereceğim bilemiyorum ama neticenin mutlu olacağından eminim dedi.Tabi biz de merakla neyden bahsettiğini anlamaya çalışırken birden o malum haberi duyduk.Ahmet öğretmenimiz hukuk fakültesini kazanmış ve kayda gitmiş.Artık derslerimize giremeyecekmiş.Aslında hepimizi önce şok olduk ama sonradan taze beyinlerimize jeton düşünce sevinmeye başladık.Ahmet öğretmen hem dershanede öğretmenlik yapıp hem de üniversite sınavına hazırlanmış.Biz ise biraz fazla çalıştığımız zaman mırın kırın etmeye başlıyoruz.Hem sana hem de bize başarılar Ahmet Öğretmen!

İnsanoğlu!



Derinlerde başladı önceleri hayat,çok iyi dip daldığını söylerdi hep.Bir namzet edasıyla çıkınca meydana ben de atladım peşi sıra eksik kalır mıyım hiç?Takip ettim onu doyasıya…Karanlık bir gecede,daha avuçlarım terden parlamazken uzun bir yolculuğa çıkacağımı anlamıştım.Ama hiç çaktırmadım…Çok sağlam karakterliymiş,hiç yorulmadan düzgün adımlarla,başı gökte yürümeye devam ediyordu.Kimi zaman ıssız tepelerde hoyratça atarken boynunu sağa,kimi zamanlarda ise denizin esintisiyle kendine gelir gibi bakıyordu sol cenaplara…Yaz kış demeden upuzun bir seyahat müjdelendi onun için.Sonradan öğrendiğime göre bu seyahat sonsuzluğa uzanırmış.Her neyse…O yola devam ettikçe ben de peşi sıra ilerledim.Bu arada kendimdeki devasa değişimin de farkındaydım.Ellerim yavaş yavaş, tenim bir buğdayın kabuğu gibi yanmaya başlamıştı.Karın dayanılmaz cazibesi altında tutmasa da kimi zaman bedenimin bekçileri ayaklarım,ağır aksak da olsa devam etmeliydim yola.Nitekim de öle oldu…Hayat,bir yol çizmişti kendisine,haritasına bakıp bazı evlerin kapılarını çalıyordu.Çok ilginç gelmiş ti bana bu durum.Bazı evleri saatlerce ziyaret ederken,bazıların da bir dakika bile kalmak istemiyordu.Bazılarına ise hiç uğramıyordu bile.Önündeki kocaman dağlara seğirtip,nazlı bir gülümseyişin ardından çatılıveriyordu kaşları,ısırgan…

Çok yaklaşmıştım sonsuzluğa,sırrını çözecektim onun.Bu arada on yedi yaşıma gelmiştim.Kocaman bir delikanlı diyorlardı beni görenler-bense bu tabiri hiç kendime yakıştıramazdım-Aradan farklı iklimlerin sarı-sıcak coğrafyaları geçti.Bir gün karanlık bir mağaranın ağzında duruverdi hayat.Arkadan onu gözlemeye devam ediyordum.İçeriye girdi ve gözden kayboluverdi.Çok şaşırmıştım,olduğum yerde kala kaldım.İçeriden bir ses duydum.

“Memnun oldun mu”? Hiçbir şey anlamamıştım,ama bir anda cevap verirken buldum kendimi:”Neyden memnun oldum mu?” Koskoca bir yol yürüdüm ve sen de beni takip ettin,memnun oldun mu”?Ben şeyyy diye kekelerken bir ses daha işittim ondan.

Koskoca 17 yılını kaybettin beni takip ederek,şimdi sana bu yılları kim geri verecek?

Ah insanoğlu bir türlü anlayamadın zorumu,hayatı beni yakalamaya çalışarak değil de yaşayarak geçirseydin ne olurdu?

“Şeyyy derken buldum kendimi,bu sefer boynum eğik geri dönüyordum”…