30 Ekim 2022 Pazar

Bir Romanın İçinde Yaşamak

Yine bir süredir içime çekilmiş durumdayım, kış böyle geçecek sanırım. Geçtiğimiz hafta sonu öğretmenlerin katıldığı ve senede bir kez düzenlenen büyük bir organizasyona katıldım. Bir sunum yaptım. Katılırken amacım, yaptığım çalışmaları insanlara göstererek faydalı olmak ve biraz olsun insan içine karışmaktı. Fakat insanlar ve ortam beni yine hayal kırıklığına uğrattı. Orada bulunduğum süre boyunca sessizce insanları izledim. Herkes kariyer peşinde, hırslı, en iyisi olmak istiyor ya da en iyisi olduğunu hayal ediyor. Oysa bu meslek artık geçerliliğini yitiriyor, okullu eğitimler çöküyor, bu sistem ne kadar yenilikçi olursa olsun bu çocukların ihtiyaçlarını karşılamıyor. 

Etkinlik sırasında öğrendiğim kadarı ile insanlar bu organizasyona network edinmek için katılıyormuş. Herkesin birbirini sahte gülümseyişler ile karşıladığı, adınızı öğrenmek yerine çalıştığınız okulu öğrenmeye çalıştıkları, sizinle yalnızca kendi kariyerleri için bağ kurmaya çalıştığı bir ortamdı. Bir daha katılmayacağım. İşin tuhaf yanı, yaptığım sunum sonrası pek çok okulun öğretmeni telefonumu aldı, benimle çalışmak istediklerini söylediler. Elbette hiçbirinin telefonunu kaydetmedim. İyi ki sosyal medya da kullanmıyorum, her gün bu insanların 'mükemmel' hayatlarına ve kariyerlerine maruz kalmak hiç sağlıklı olmazdı. 

Sunum sonrası köşeme çekildim, yalnızca kahve içerek diğer sunumlara katıldım. Herkes bir şeyin uzmanı haline gelmiş, uzmanlaşmaya ne kadar çok meraklıyız. Herkesin en az birkaç tane unvanı var, kendilerinden önce unvanları geliyor. Çünkü bununla birlikte var olabiliyorlar, var oluş nesneleri edindikleri sertifikalar, yani kağıt parçaları. Döndükten sonra da feci hastalandım, ateşler içinde yattım birkaç gün. Sanırım bunca sahte insan, sahte hayat ağır geldi.

İnsanların hayatta başarı olarak gördükleri şeylerle bir türlü barışamıyorum. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, ev ve araba almak, mülk edinmek derken tüm ömürlerini bunların peşinde tüketiyorlar. Kariyerlerini çok büyük bir başarı olarak görüyorlar. Yeni karşılaştığınız bir insan size kendinden bahsederken sözlerine ilk hangi konuda başlıyor, hiç düşündünüz mü? İnsanların çoğu, isimlerini söyledikten sonra mesleklerini ve nerede çalıştıklarını söylüyorlar. Oysa benim merak ettiğim bu değil, insanların hikayeleri. Hiçbir hikayesi kalmamış milyonlar yaşıyor bu şehirde, her gün tüketen her gün zarar veren, inceliklerden uzak, hikayesini kaybetmiş ve aramaktan da vazgeçmiş milyonlarca insan. 

Cumartesi günü dışarı çıktım, birkaç kitapçı gezdim. Sayfalar arasında gezinirken, insanların bir kitabın kapağını bile açmadan satın alma iç güdüsü ile kitapları hemen alıp çıktıklarını gördüm. Düşünceye, kültüre ya da insana dair olan tüm hislere yabancı bir şekilde, tıpkı bir çikolata alır gibi hızla gelip gittiler. Ben bir kitabı incelemeyi bitirene kadar onlarca insan gelip, kitabını alıp çıktı. 

Toplum içinde yaşamaya tahammülümün azaldığı bu zamanlarda, içime çekilmekten başka çare kalmıyor. Okulun katılmamızı istediği eğitimlerden bıktım, bir süre sonra bu eğitimlerin hiçbir anlamı kalmıyor. Hiçbirine katılmak istemiyorum, bana daha çok süre vermelerini ve bu süre zarfında öğrencilerimin sorunlarına daha fazla vakit ayırmayı, onları daha yakından tanımayı istiyorum. Fakat sistem buna izin vermiyor, öğretmenlikten daha çok bir sürü evrak işi yaptığımız, her şeyi yetiştirmeye çalıştığımız bir sistem var. Giderek mutsuzlaşıyorum, kendimi iyi hissedebilmek için bilgisayarımı alıp tüm boş vakitlerde bahçeye çıkıyor ya da kütüphaneye çalışmaya gidiyorum. Daha ne kadar tahammül edebilirim bilmiyorum, her seferinde içimdeki gitme isteği artıyor. İçimde yükselmek ve boşalmak isteyen bir doluluk var, fakat bunu gerçekleştirmeye cesaret edemiyor. 

Keşke, Thomas Hardy'nin güzel romanı Far from the Madding Crowd'daki çiftliğe doğru yolculuğa çıkabilsem. Bathsheba ve köylüler ile bir akşam yemeğinde, mum ışığında Let No Man Steal Yoru Thyme'ı söyleyebilsem. Çiftçi Oak ile gündelik işlerin peşinde koştursam, akşam yorulunca bir kadeh kırmızı şarap içsem. Keşke bu dünya yerine romanlarda yaşasaydım, belki o zaman daha mutlu olurdum. Belki de bu hayata çok fazlayım, belki de çok az. 

3 yorum:

Kim Bilir dedi ki...

Ben ve diğer insanlar diye bir ayırım yapmışsın sanki. Bu yanılsama seni yalnızlığa sürüklüyor. Herkes bir tane bu hayatta oysa ki. Kalabalık bir yere girdiğinde diğerler tüm katılımcıları sarı ördek, kendini de tek başına kalmış siyah ördek gibi görmen sadece bir yanılsama. Hatta emin ol o kalabalıkta sana bakınca diğerleri ile birlikte sarı ördek, kendisini de siyah ördek gören bir çok kişi vardır. Burada yazdıklarını okusalar, o toplulukta eminim yüzde doksan seninle hemfikirlerdir. İnsanların zihinlerini okumak bizi sadece yanıltır. Kariyer hırsı içerisinde olduğunu düşündüğün biri işinden kovulmak üzere olan, ailesini geçindirmek için orada sisteme ayak uydurup bir iş bulmaya çalışan bir hayat savaşçısı olabilir. Bunları bilemeyiz. İnsanlar hakkında kendi düşüncelerini yüzde yüz doğru kabul ederek kendini yalnızlaştırıyor olabilirsin. Mesela kitapçıda hiç içeriğine bakmadan satın alan insanların birkaç tanesi daha önce kitaba farklı bir günde bakmış ama bugün almaya gelmiş kimseler olabilir. Ya da maaşı yeni yattığı için uzun süredir almak istediği bir kitabı henüz alabilmiş insanlar olabilir. Bir çok insan özünde masumdur aslında. Geçmişte neler yaşadılar, nasıl böyle bir insan oldular bilinmez. Hayat hikayeleri mevcut durumlarini affettirecek kadar yoğun yükler barındırıyor olabilir. Mesela kariyer hırsı ile gözü dönmüş bir insan çocukluktan beri bu yönde kamçılamış, başka türlüsünü hiç bölmeyeysen bir zavallı olabilir. Ama sen bütün bu olasılıkları atlayıp, onlardaki eksiklikleri kendine yük yapıyorsun.

Kim Bilir dedi ki...

Yayınladıktan sonra farketttim ne kadar uzun yazmışım :)))

Beyaz Çiklet dedi ki...

Kim Bilir,

Cevap vermekte ne kadar geç kaldım, oysa ki okumuştum yorumunu ve sonrası uçup gitmiş bende. Şimdi yeniden okudum, bakış açını çok beğeniyorum. Başka gözlerden bakıp, insanların iyiliğine olan inancını taze tutabiliyorsun. Bu gerçekten çok güzel. Ama ben böyle değilim, hiç böyle biri olamadım. Belki de bu kendime bile itiraf edemediğim bir kibir ya da bencilce bir şey. Kendimi herkesten farklı bir yere koymam. İnsanlar ile, onların kendilikleri ile ilgilenmiyorum. Hayatta hiçbir zaman ilgi alanım bu olmadı, kendime çok dönük olmamın da etkisi olabilir bunda. Hiçbir insanı salt iyi bulmuyorum, belki de hata ediyorum. Bunun doğru olduğunu söyleyemem fakat böyle hissediyorum.