6 Şubat 2021 Cumartesi

Toplu Yaşayamama Kültürü: Bir Kent Hezeyanı

İstanbul'da yaşadığımız süre içerisinde üç ev değiştirdik; bunlardan ikisi site, bir tanesi de apartman dairesiydi. Her birinde türlü sıkıntılar yaşadık diyebilirim. Biraz, gözlemlerimden ve ülkemize özgü olduğunu düşündüğüm "toplu yaşayamama kültüründen" bahsetmek istiyorum. 

Şu an oturduğumuz sitede ikinci kattayız, toplam sekiz kat var. Üstümüzdeki daireyi satın almış olan kişi bir devlet memuru, yirmi altı-yedi yaşlarında bir genç. Yeni evlendi, eşi de kendi yaşlarında bir ev kadını. 2021 yılına girdiğimiz şu günlerde, bir insanın ev kadını olabilmesini aklım almıyor. Çağ bu kadar gelişip değişirken, gencecik bir kadın neden ev kadını olarak hayatını devam ettirmeyi tercih eder inanın çok şaşırıyorum. Hiçbir şey üretmeden, bütün gün bir artı bir dairenin içinde yaşamak için nasıl haklı bir argümanı olabilir? Yaşladığında geriye dönüp baktığında, bu dünya için bir şey üretmemiş olmak, kendisine bahşedilmiş olan aklı kullanmamak ve ufkunu genişletmeden ev kadını olarak ölecek olmak onu hiç mi rahatsız etmez? Pek tuhaf. 

Sabah adam işe gidiyor, kadın ise öğleden sonra iki ya da üç gibi uyanıyor. Topuklu terlikleri ile elli metrekare evindeki tüm eşyaları oradan oraya çekiştiriyor. O topuklu terlikler ayağından hiç çıkmıyor. Akşam sularında eşi işten dönüyor. Yaklaşık bir saat kadar bir sessizlik oluyor, ardından son ses açılan televizyon ile gürültüleri yeniden başlıyor. İstisnasız her türlü reality şov programını izliyorlar. Adam arada maç izliyor ve tüm siteyi rahatsız edecek şekilde küfür ederek bağırıyor. Küfür ettiği sıralarda da eşi -neden olduğunu anlamadığım bir şekilde- kahkahalar atıyor. Sabaha karşı üç-dört sularında kadın bulaşık yıkamaya başlıyor. Mutfak musluğundan gelen ses olduğu gibi bizim evden de duyulduğu için istisnasız her sabah bu ses ile uykumdan uyanıyorum. Bulaşık yıkaması bittikten sonra saat beş gibi uyumayı başarıyorlar. Ertesi gün yine aynı hikaye. 

Bunları onlarla yaşadığım için değil, ses yalıtımı olmadığı için çok net bir şekilde duyuyorum ve biliyorum. Evimizde televizyon yok ve annemle çok sessiz, sakin bir aile hayatımız var. Erken yatıp erken kalkarız, evin içinde topuklu ayakkabı ile dolaşmayız, akşam belirli bir saatten sonra kısık sesle müzik bile dinlemeyiz, yüksek sesle bağırmayız. İstanbul'da oturduğumuz her dairede istisnasız bu problemi yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Bu şehir artık bu kadar nüfusu kaldırmıyor. Ucuz inşaat işçiliği ve malzemeden çalarak yapılan bina sayısı o kadar çok ki, kira için dolaştığınızda ilk etapta bunları tespit etmesi de bu işlerden anlamayan bizler için çok zor. Yıllardır içli dışlı yaşadığımız komşu tablosuna baktığımda ve sosyolojik bir değerlendirme yaptığımda görüyorum ki asla nazik, anlayışlı, iyi eğitimli ve gelişmeye açık bir toplum değiliz. Defalarca durumu site yönetimine bildirmeme ve kendim de evlerine çıkıp bizzat konuşmama rağmen, karşımda ne dediğimi bile anlamayan insanların olması gerçekten çok üzücü. Bazen yatak odamda yatamadığım için yastığımı ve yorganımı alıp salonda yatmak zorunda kalıyorum. Nereden tutsan elinde kalacak bir toplumun içinde yaşadığımızı düşünüyorum, hele ki İstanbul, gün boyu hiç bitmeyen bir gürültü bombardımanına ev sahipliği yapıyor. Görünen o ki, bizim gibi insanlar da anlayışlı ve kibar oldukları için her seferinde bir şekilde eziliyor. Durum gösteriyor ki, okulların kapanması itibari ile yeni bir ev bakmaya başlayacağım. Sanırım bu sefer aynı sıkıntıları yaşamamak adına, kiralamaya karar verdiğim binadaki insanların kapılarını tıklatıp sorun yaşayıp yaşamadıklarını soracak ve gürültü olayını en az hissedeceğimiz bir çatı katı dairesi tutacağım. Hem uykumu hem günlük yaşam konforumu ziyan eden, sürekli okuduğum metinleri elimden bırakmama sebep olan bu insanlara da diyecek bir şey bulamıyorum. Bazı insanların hayata ve topluma hiçbir katkı sağlamadan gamsız bir şekilde yaşıyor olmalarına da asla bir anlam veremiyorum. Bu insanların sayılarının bu kadar çok olması, toplum olarak yakın gelecekteki umutlarımı yerle bir etmeye yetiyor. Ki bahsettiğim bu çiftin nasıl bir çocuk yetiştireceklerini de tahmin edersiniz. Ben bir öğretmen olarak çok rahat tahmin edebiliyorum.

3 yorum:

Mahzûn Âdem dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Mahzûn Âdem dedi ki...

Bir de şimdi taşınmak dertdir. Âsabınız da bozulup durmasın. Youtube'da çokça bulunan videolardan bulunuz. Hatta inşallah iyi bir tanesine işâret edelim. Piyasada bulunan "Stropiyer" denen dekoratif tavan kaplamalarından alıp tavana yapıştırınız. 40x40 Cm veya 50x50 Cm olurlar, yere bakan yüzlerinde desen çıkıntıları bulunur. Kaplanınca da tavan boyasıyla boyanırlar. Isınma giderleriniz âşikâr düşer, ilk ve sonbahar aylarında kaloriferi gece dokuzda sırlayıp, akşamüstü beş gibi tekrar uyandırma usûlü imkânı da ele geçer. İyi ses yalıtımı yapar. Size de iyi bir eğlence olur. "Zıplasalar duyulmaz..." deyip gülüşür, kaplarsınız anneciğinizle. Piyasada mavi renkli XPS diye geçen, muhtelif kalınlıklarda iç-dış duvar izolasyonu malzemeleri var. Hani o bina mantolama malzemeleri. Eğer Eminönü? veya Karaköy'de? bir kaç nalbûriye dükkânında işinin ehli bazı "amcalara" (gençlere değil) o dekoratif tavan kaplamalarının standart koli köpüğünden olanı değil de XPS ve/veyâ daha kalın olanı (10 mm üzeri) var mı diye danışırsanız daha iyi bir yalıtım olacaktır. İnternetten de bakılabilir. Pek mâliyetli bir iş değil, uygulaması da kolaydır, hanımlar yapıyor artık. Yakıt tasarrufu mâliyetini katbekat çıkarır. Aslında XPS, dâirelerde dışa bakan duvarların iç mekân tarafına da konmalıdır. Ama duvarda olunca üzerine sıva ister. Ama ısınma ve yazın sıcaktan korunma getirir. Ehil bir ustayla da yukarıdan gürültü gelen tavanlar için pazarlık da düşünün. Bir gün sürer. Üst kat mutfağa çıkan su tesisatı ve oradan inen pis su tahliye borularının bulunduğu (tek, aynı) duvara da eğer dolap ve/veya fayans engeli yoksa düşünülebilir. Gerçi dolap da iner, usta fayans üzerine de yapar. Fırsat bulursak, ev hanımı olmak üzerine biraz gevezelik etmek istiyorum. Hattâ şu sıra dûnyâda ve ülkede temel, büyük ve tek çözümün, eksiğin "eğitim" olmadığını, eğitimin ne olup olmadığını, işin çözümünü eğitim sandığımızı, meselenin aslının ne olduğunu hattâ hiç kimsenin bunu konuş.a.madığını, çünkü görünen o ki kimsenin bilmediğini yazasımız var (Amma büyük laf oldu di mi?). Eğitim, hayvana verilen bir şeydir. Eğitilemeyen tek hayvan da beşerdir. Bu ipucuyla tefekkür edin biraz bakalım. Selâm ile.

Meselâ şöyle şeyler çıkmış, belki fiyatı yer laminantı gibi. Salon için ayrıca düşünülebilir:
https://www.duvaryap.com/urun/dekoratif-ahsap-fugali-tavan-kaplama-ftk-105

Bahsettiğimiz temel malzeme şudur:
https://www.hepsiburada.com/tavan-kaplama-2-m2-8-adet-50-x-50-cm-bambu-modeli-pm-hrkrdsstt103

Oda oda gidebilirsiniz. Karaköy gibi yerlerden fiyat sorulabilir.
Yapıştırmak için mastik yerine normal usûlü olan alçı tercih edilebilir. Becerinize kalmış, biraz alçı karıştırmayı öğrenmeli. Ustayla daha kolay olabilir.

İki, üç ayda azar azar keselim diye teklif edilirse kiradan da yaptırılması genelde ev değerlenir mal sahibinden kabul görür. Bu, ustaya yaptırmayı getirir.

Mahzûn Âdem dedi ki...

Merhabâ, yazının bâzı satırlarını alıntılayabilir miyiz azîzim? Kaynak vermek husûsuna siz karar veriniz. Müsâde edilmez ise "Bir kardeş, bir "insan", şöyle bir tespit yapmış." diye bırakacağız. Ama cümleyi alıp "Hazret-i Google"a sorabilirler.

Bu arada, o varlıklar "insan" değil.

Selâmetle efendim.