Bugün, Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler isimli metnini bitirdim. Yaklaşık iki haftalık bir yolculuk oldu benim için. İletişim Yayınlarından, Ergin Altay çevirisi ile okudum.
Bir baba ile üç oğlu arasındaki ilişkileri anlatsa da, metin sanırım başlı başına hayatın tam da kendisi. Kurt Vonnegut bu metin için şöyle demiş: "Hayatta öğrenmek istediğiniz ne varsa hepsini Karamazov Kardeşler'de bulursunuz."
Bana kalırsa Fyodor Pavloviç'in üç oğlu hayatta boğuştuğumuz üç temel yönü yansıtıyor: Büyük oğul Mitya için tutku ve şehvet, ortanca oğul Ivan için akıl ve mantık, küçük oğul Alyoşa içinse masumiyet ve iyilik diyeceğim. Yalnızca meta ile var olabilen fakat bana kalırsa oldukça da zeki bir adam olan Fyodor Pavloviç'in yaşamı, kendisinin hiç de beklemediği bir son ile bitiyor. Babanın hayatının bittiği yerde, oğulları kendilerini var etme savaşı veriyor. Mitya, babası ile girmiş olduğu rekabetin sonucunda talihsiz bir vaziyetin içine düşüyor. İnsanoğlunun içindeki tutkuyu ve şehveti yansıtan büyük oğul, aynı zamanda hukuksuzluğun girdabında boğuluyor. Metin boyunca Mitya'nın karakterinde beni kendine çeken bir şeyler bulamadım lakin yaşadıklarından çok etkilendim.
Metindeki favori karakterlerimden biri Ivan oldu, bazı açılardan onu kendime benzettim. Soğuk ve mesafeli bir yapısı olan Ivan, kendi düşüncelerine ve zihnine sıkı sıkıya bağlı. Çağın masumiyetini temsil eden iyi kalpli küçük oğlan Alyoşa ise; henüz tam yolunu bulamamış masum bir melek. Onu da bazı açılardan kendime benzettim.
Üç kardeşin babalarını tanımaları ve babalarını kaybetmeleri arasında geçen uzun süre boyunca satırların çoğunu büyük bir merakla okudum. Dostoyevski'nin kalemine diyecek hiçbir sözüm yok, Rusya; topraklarında böyle bir kalem yetiştiği için çok şanslı.
Metnin en ilginç karakteri ise Smerdyakov'du bana göre. Kişiliği, yapısı ve kendi olma çabası ilk etapta dikkat çekmese bile, metnin kilit karakteri olmayı başarıyor. Metindeki en zeki fakat en duygusuz karakterin de o olduğunu söyleyebilirim. Yaşamın onu savurduğu noktada, sanki çocukluğunun intikamını alıp bu dünyadan çekip gidiyor. Hem ürkek hem de cesur bir karakter. İnsan; geçmişi muamma olunca geleceği daha hızlı görmek istiyor. Zihninden geçenleri tam olarak anlamak mümkün değil; duymuyor duyumsuyor.
Metin yalnızca baba ve oğulları arasında ilerlemiyor; Rus ülküsü, toplum yapısı, tarihi, sosyalizm, din ve dünya işleri üzerine öyle bölümler var ki; insan gerçekten okurken hayret ediyor. Özellikle "büyük engizisyoncu" ve "mahkeme" bölümlerinde soluğum kesildi. En çok hüzünlendiğim yer de İlyuşacığın hayatı oldu.
Bir metin okursunuz ve metin sizi sağaltıp dönüştürür, elbet her metin yapamaz bunu. İnsan değişmez fakat kulağına bir parça öykü çalınır. Siz de kendi öykünüzle okuduğunuzu birleştirip yol alırsınız. Böylesine bir metni açıklayabilmek, üstüne laf da söylemek hiç haddime değil. Zaten genel olarak bunu başaramadım okuduğunuz üzere. Son olarak şunu söylemek isterim; bu metni okumadan hayattaki yolculuğunuzu tamamlamayın. Belki yolculuk bitince masum İlyuşacık ile karşılarız bir yerlerde.