Karanlıkta seçmesi zor kelimeleri, üstelik öyle küçük yazılmışlar ki tıpkı karınca duası. Ayrılışının ardından kendimi uzun süre tuhaf hissettim. Yalnız benden değil, şehirden de ayrılmıştın. Bazen adanın kayıkhane yokuşundan geçiyorum, kenarda "gala" pastanesinde oturduğumuz günler aklıma geliyor. Sedefli perdenin köşesinde sen, duvar kenarında ise ben otururdum. "Gelip geçeni seyretmesi hoşuma gidiyor, üstelik hava yağmurluysa kendimi bir roman sayfasında gibi hissediyorum" derdin. Bazen dalgalı saçlarına bakar, senin haberin olmadan seninle ilgili hayaller kurardım. Kiralık bir ev, küçük bir bahçe, kolalı keten bezinden masa örtüleri ve pirinç çerçeveler.
Bir bakıma hepimiz yalnızız, yanımızda sevdiklerimiz olsa da. İnsana hiçbir sevgi yetmiyor kanaatimce. Sürekli başka bir kapıda, başka bir gönülde dolanıp duruyoruz. Sadakatin içini dolduran boş sözcükler söylemeyeceğim bugün, ya da kırgın bir tavır takınmayacağım. Ne yazık ki baktığım her yerde hala seni görüyorum. Yatak örtüsünün üzerindeki yastığın kıvrımında, köşe konsolunun ortasında duran sepya fotoğrafta, bugünkü gazetenin en alt satırında. Her yer ve her şey seninle öylesine doluyken bu fikre alışmaya çalışacağım. Yalnız başıma çay içmeye, yalnız başıma kitap okumaya ve yalnız başıma yürüyüşlere çıkmaya.
Varlığın tamamen yok oldu sanma, bizim dışımızda bir yerde evriliyor ilişkimiz. Gidenin ardında bıraktığı kalp, hiç bir zaman yeni bir kaba sığmıyor. Ya küçük geliyor ya da çok büyük. Olduğum yerde kaldığım için gururluyum, gitmek isteyen olmadığım için. Sen de gidebildiğin için cesursun, gitmek isteyen olduğun için. İkimiz de suçlu değiliz. Baki kalanlara sığınıp önümüzdeki hayatın içinde dönenip duracağız. Ta ki kalp atışlarımız durana dek.
Özlemle.
Özlemle.