12 Mayıs 2019 Pazar

Meziyet

Meziyet'in ayakkabıları paramparça, dörde bölünmüş olduğu yerde. Asfalt kaygan, saçları akmış uzamış yol boyunca. 

Bilir misin? Hani derler ya, evvel ahir zaman içinde diye. Annem her kuşluk vakti yatakları toplayıp yüklüğe koyduktan sonra saçlarımı tarardı. Sobanın sönmeye yüz tuttuğu, ortalığın henüz aydınlanmadığı zamanlar. Sonra kahvaltı hazırlardı, o temizliğe giderdi ben de okula. Hasırdan bir çantam vardı, içine sığdırdığım kitaplarımla yol boyu koşardım. Yanıma bir de yufka verirdi, öğle öğünü olsun diye. Dağ bayır yemyeşildi bizim oralar, bıldırcınlar uçuşurdu pencere kenarlarında. Ahmet öğretmen gülerek girerdi hep sınıfa, kara tahtanın önünde bize selam verirdi. Kimimizin yakalığı bile yoktu, Ahmet öğretmen dert etmezdi. Okula gelin o bize yeter derdi. Azla yetinmeyi bilirdi, hep azla yetindik. 

En dar zamanlarımda aklıma hep Ahmet öğretmen ile annem gelir. Bunca hayat yüküne, dünya ağrısına rağmen onların o gülen yüzleri hiç silinmez havsalamdan. Kuşlar uçar, su yürür de, Meziyet bir bunları unutmaz.

Meziyet'in etrafında kalabalık, şaşkın yüzler. Sivil polisler, beyaz kıyafetli sağlıkçılar. Gökyüzünde iki gülen yüz; biri annesi diğeri de Ahmet Öğretmen.

2 yorum:

Kim Bilir dedi ki...

Hayat öylesine acı ki bazen, acıyı yoğun hissettiğimde ruhum yüreğimden çıkacak gibi oluyor. En son bu duyguyu Babam Ve Oğlum filmini izlerken yaşadım. Hayat çok acımasız olabiliyor ve ben bunu yoğun hissettiğim anlardan her zaman korkuyorum.

Beyaz Çiklet dedi ki...

Kim Bilir,

Yaşamın da doğası bu sanırım; hep iniş çıkış. Bazen orta yolda, ama elbette hepimiz acıyı tadıyoruz. Yaşamın kendisinde bir acı, acımasızlık var. Diğer türlüsü kendimizi kandırmaca gibi.