Günaydın anne,
Bazen tepemde dönen ışıklardan gözlerim kamaşıyor. Bazen de kendimi hiç iyi hissetmiyorum, başım dönecek gibi oluyor. Yaşamak için bir sebep bulmaya çalışıyorum biliyorsun, aklımda her gün onca soru ile devam ediyorum yoluma. Sol göz kapağım iyileşti, birkaç ay önce düşüvermişti öylece gözümün üzerine. Tıpkı yaşamın verdiği ağırlık gibi, yaşlı bir kadın gibi yığılıvermişti eşiğe.
Dünya henüz tam anlamıyla keşfedemediğim bir yer, yer yer geliyorlar farklı yerlerden üzerime. Bir yığın telaş içinde yoruluyorum, nefes alamıyorum okulun soğuk koridorlarında. Bir de onca çocuk gürültüsü, hep mi neşeli olurlar? Her şeyi çabucak unuturlar? İnsan büyüdükçe çabuk unutamıyor anne, elinde olmadan takılıp kalıyorsun, kızıyorsun dertlere.
Bazen bir ormanda yalın ayak yürüdüğümü düşlüyorum, bazen de orman denize açılıyor ansızın. Hatırlıyor musun? İki sene önce yazın seninle Antalya'ya tatile gitmiştik. Sen otelde güzel güzel dinlenirken ben bir sabah antik kente atmıştım kendimi. Kimsecikler yoktu, yarım saatlik korkusuz bir orman yürüyüşünün ardından denize varmıştım. Sahilde henüz kimse yoktu, çırılçıplak soyunup denize girmiştim. Saatlerce yüzmüş, antik kapının eşiğinden maviliğe açılmıştım. Sanırım hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Sonra ellerinden tutup seni gezdirmiştim. Birlikte bir sürü kahveler içmiş, havlumuzu yerlere serip güneşlenmiştik.
Bazen dünya kalbimde mi yoksa başımın tepesinde mi dönüyor bilemiyorum. Yükselirken alçalmak, uçarken düşüvermek gibi bazen. Yolu yarıda bırakasım geliyor çoğu kez, çoğu kez seni düşünüyorum. Sonra kitaplarımı, yazdığım sayfalar dolusu satırları, güneşi, bazen de sokaktaki kedileri. Bizim durakta demlenen tombul kediyi kim besleyecek değil mi? Yoksa biz bir şeylerden kaçıyor muyuz anne? Hayat hep bir koşmaca, tümden ayrık bir yarış mı dersin?
Sonra söz veriyorum kendime, dışarıdan tam görünsem de yarım yamalak içimle devam edeceğime. Bir yerde tıkanıp kalacağım bir gün, biliyorum. Eh, insan yirmi yedisine gelmişse az çok tanır kendini. Tanıttım sana kendimi yıllarca, kahveyi severim sadesinden bilirsin. Sonra pek evden çıkmam, kitap ve ekmek almaya anca işte. İnsanlarla pek iyi anlaşamam, anlaşır gibi görünür, gülümserim. Sonra çok susarım, az konuşasım gelir hemen her zaman. Toplum içinde bir işe yaramaz gibi görünür, evde dört dönerim oysa. Elimden de çok bir iş gelmez, ama evde sana çok çok yardım ederim. Sonra elinden tutarım bazen seni gezmeye çıkarırım.
Daha ne kadar yaşayacağız anne? Bu rüya hep böyle devam mı edecek? Yaşayacağız işte anne, söylemesi zor ama bu manasız dünyada birlikte yaşayacağız.
Birazdan yatıp uyuyalım olur mu, yarın sana bir kahve yaparım.
İyi geceler anne.
Get Well Soon, Your Endless Dream
2 yorum:
"Manasız dünya" Kafamda çelişkiye sebep oluyor bu cümle. Güneş dünyayı ısıtıyor, bitkiler oksijen sağlıyor, hayvanlar desen türlü türlü görevleri var, kalbimiz durmadan kan pompalıyor, beyin çok meşgul, tüm vücudu yönetiyor, karıncalar kışlık stok yapıyor, evrenin her zerresi bir amaca hizmet ediyor. Ne için? Anlamsız dünya neden bu kadar çok amaca hizmet ediyor?
Kim Bilir,
Bunca hizmetin, amacın sonu nereye varıyor? Neden ölüm var? Hayatını ister kargaşayla, ister iyilikle geçir. Eninde sonunda ölüyorsun. Doğanın kendine ait bir düzeni var, hepimiz bir şekilde birbirimize hizmet ediyoruz, birimiz bir diğerimizin amacına hizmet ediyor. Fakat bunlar hayatın beyhudeliğine bir engel teşkil etmiyor. Doğa bizden önce de vardı, bizden sonra da var olacak. Doğanın aksine bizler birer hayal ürünüyüz. Nerede, nasıl var olduğumuz ile ilgili bilgiye aşina değiliz, olmayacağız. Hepimiz hayattaki var oluş boşluğumuzu doldurmak için kendimize türlü faaliyetler ediniyoruz. Kimimiz sürekli para harcıyor, kimimizin ömrü biriktirmekle geçiyor. Kimimiz evleniyor, kimimiz hayattaki varlığını pekiştirmek için çocuk yapıyor. Kiminin dünyası yalnızca kendisi, kimi öbürleriyle de ilgileniyor, kimi de ilgilenir gibi yapıyor. Aksine ben evrenin kocaman bir kaostan oluştuğunu ve oldukça kusurlu olduğunu düşünüyorum. Evrenin her bir parçasında kusur var, asla mükemmel değil. Tıpkı bizler gibi. Kendimizi çok fazla önemsiyor ve doğanın yerine geçmeye çabalıyoruz. En nihayetinde ölecek olan biri niçin bu dünyada olduğu gibi yaşamaya devam etmeli? Sonsuz olmayan şey ne gibi bir mana içerebilir? Kişi manayı mutluluğu herhangi birinde ya da bir şeyde bulduğunu sanır lakin feci bir şekilde aldanır, kendini kandırır, kendine yalan söyler. Kişi kendisini yaratır, öyleyse kendisini yaratan biri nasıl başkasını sevebilir? İnsan yalnızca kendisi sever, sevgisi de beyhude bir çabadan ibarettir. Tıpkı yaşam gibi.
Yorum Gönder