31 Ocak 2012 Salı

Nokta


Yine İstanbul'da geçirdiğim bir haftasonu ve eve dönüş.Bu cümleyi bir yerlerden hatırlıyorum sanki.Yok onun dışında ne anlatsam diyorum acaba.Çok güzel birini ağırladık evimizde,keşke hep gelse.

Buralarda da kar var,az da olsa var evet.Kar tatiline çıkmak isterdim İskandinav ülkelerinin birinde,belki bir gün.Haydarpaşa'nın seferlerini iptal etmesi en çok beni etkiledi,devlet kurumları hakkında çok acımasız nidalarım var,bana kalsın en iyisi.

İzlediğim dizinin de etkisiyle İngiliz Kralı 8.Henry hakkında okumalar yapmaya başladım,adam fena.Şimdi de Thomas More'un Ütopyası'nı okuyorum.Bundan önce de Muazzez İlmiye Çığ'ın Sümerli Ludingirra adlı enfes kitabını okudum ve gerçekten çok beğendim ayrıca çok tatlı bir kadın kendisi.Nacizhane iltifatlarım olsun buradan.

Adam Lambert bir şarkı yapmış yeme de yanında yat,Better Than I Know Myself.

Bence çok sinsi insanlar var,bu dünyada dört kat ev çıktın da ne oldu iki katını az çıksaydın sefa içinde sevdiklerine yaşasaydın.Zenginliğiniz de malınız da sizin olsun.

Sevgisizlik kötü şey velhasıl,bir mumdur iki mumdur derken elindeki tüm mumları yakan ve zifiri karanlıkta seyrüsefere çıkan çıkını az bir sürü insan var.
Sevgiye de hazırlıksız yakalanmak kötüdür,derim hep ben.


Nokta olmaktansa üç nokta olmayı tercih ederdim maksat,sonum gelmesin.


26 Ocak 2012 Perşembe


The Tudors


Dışarıda fırtına kopuyor adeta,kar fırtınası mı derler yoksa karın habercisi mi derler bilemiyorum ama perdelerim bile titriyor soğuktan.Kış günlerini çok severim,kendimi bulurum soğukta.
Gece yaklaştıkça sokaktaki hayatı düşünüyorum,bir yuvamızın olması ve evimde güvende olmak bana mutluluk veriyor.Ve bunun için şükrediyorum.

Şu an odamın atmosferi çok hoşuma gitti.Sıcacık,turuncu renkli gece lambam açık ve aynada yüzümün yarı aydınlık yansımasını görüyorum.

Ve yalnız gecelerime renk katıyorsun Tudors.Nasıl bir kendine güven bu Anne Boleyn ?

Daha fazla hareket istemiyorum evrenden,benim için daha az renk ve daha az hız diliyorum.Yaşamım boyunca dinginlik içinde olmak ve sessiz kalmak istiyorum. Daha az renk,daha az hız.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Senin İçin


Keşke hayatımda da bir geri dönüşüm kutusu olsa,ne yaptığımın ve ne yapmak istediğimin farkında olmadan yaşamak yerine sadece dünyamın etrafında dönen bir mutluluğum olsa.
Haliyle evde yalnız başına kalınca daha fazla düşünüyor insan,daha fazla kurcalıyor ve yılgınlığa düşebiliyor sebepsiz yere.

Filmekimi Festivalinde izlemek üzere bir film işaretlemiştim ama vaktimiz uygun olmamıştı.Çok merak ettiğim o filmi yeni izledim."Restless." O kadar yalın ve güzel bir filmdi ki,bazı yerlerinde fizik ötesine geçerek bir insan suretinin nasıl bu kadar temiz olabileceği hususunda çıkarımlarda bulundum.Bahsettiğim temizlik ise tam anlamıyla Mia Wasikowska'da bulunmakta.En beğendiğim yabancı oyuncu ilan edebilirim kendisini sanırım.Gus Van Sant ise güzel bir iş çıkarmış.

Öğretmen atamaları ve branş bazındaki uçurumlardan bahsetmeyeceğim,bir buçuk sene sonra zaten atanamayarak büyük bir hüsran yaşayıp gerçekle er geç tanışacağım için şimdiden moralimi bozup üzülmeme gerek yok.Öğretmenlik kutsal bir meslektir.

Türk Dünyası Coğrafyası hocamın önerdiği "Kazaklar" adlı kitabı okuyorum ama her gün iki sayfa okuyabiliyorum,sıkıldım.Rus klasiklerine karşı bir önyargım vardır zaten,o uzun şahıs adlarını telaffuz etmekte yaşadığım zorluk beni kitabı okumaktan alıkoyan baş hadisedir.

Paulo Coelho'nun "Piedra Irmağının Kıyısında" adlı romanına başladım.Gayet akıcı ama biraz yapay geldi nedense bana.

Restless dışında "Albert Nobbs" adlı güzel filmi de Mia oynuyor diye izledim.Şimdi de "Tudors" adlı diziye başladım.Savaş ve tarih merakı nereye kadar bilemiyorum.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Her Şey Normal


Kurstan sonra tekrar evdeyim.Yol boyunca yeni aldığım bir kitabı okudum.İsmi "Kabil." Nobel ödüllü bir kitap olması ile birlikte konu itibari ile güzel yalnız noktadan noksan bir kitap kendileri.Bu aralar "Kırmızı Kedi" yayınevini çok beğeniyorum.Elbette ki Metis'ten sonra.Belki de Hüsnü Arkan'ın son kitabı buradan çıktı diyedir,gerçi pahalılığından dolayı alıp okuyamadım ama olsun.

Kadıköy'de çok minik ama şirin bir dükkan var ismi "Liman." Odam için birkaç güzel ve eğlenceli şey aldım.Buzdolabı için de bir iki tane magnet.Onları astım falan,en sevdiğim şey odamı düzenlemek zaten.Her geldiğimde değiştiririm.

Bu arada Melis Danişmend'in konserine davetiye kazanan acayip şanslı insanlardan birisi olamadım.Ama olsun,üzülmüyorum Melis,bir gün konserine gelicem zaten.

Bir de bu aralar beni bir kozmetik merakı sardı anlatamam.Ben ki eline bir krem bile sürmeyen insanım,kendime vücut losyonu aldım.Hem de çikolatalı.Sürerken yememek için zor tutuyorum kendimi.

Bu sıralar her şey normal.Melis Danişmend'in bir şarkısında dediği gibi;

Hepimiz en az bir kere çok eğleniyorum taklidi yapmadık mı ?
Her şeye dışarıdan bakıp içerdeymişiz gibi kahkaha atmadık mı ?

19 Ocak 2012 Perşembe

Bok


Çok komik şeyler oluyor,karda kayıp düşüyoruz.Dün gece bir buçukta istasyondan eve dönüyorum,eşyalarımın ağırlığı yetmezmiş gibi istasyon bizim eve çok uzak.Annemi aradım ve çarşıya kadar gelmesini rica ettim.Tam eve giriyorduk ki annemin ayağı karların içinde kaydı ve yere düştü ama biz gülebilen bir aileyiz ki güldük hemen içeri geçtik.

Meryem teyze var bir de bizim mahallede,dişleri yok.Çok yayvan bir kadın,bu tabire bence çok uyuyor.Sonra bize geliyor oturmaya iki günde bir ve koltuğumuzda yatıp uyuyor falan.Çok değişik bence.Ama sağolsun bana bir sürü kivi ve birçok tereyağı getirmiş.İyi kadın severim.

Sonra bu gün benim için çok önemli.Melis Danişmend'in 29 Ocak Kanyon konserine gidebilmek için mesaj attım,kazananlar bu gün açıklanacak.Umarım bu haftanın talihli beş kişisinden biri benimdir.O gece bin doz öfke almayı ve kettle'da sular kaynatmayı düşünüyorum,sonra ayaklarımı kıçıma vura vura kaçıcam.

Avrasya maratonunda aldığım madalyayı da odamın baş köşesine astım.Hep özenirdim spor yapan arkadaşlarıma.

Sen ne olacaksın diye sorduklarında hep "bok" olucam demek istemişimdir.
Bir gün çok pis söyleyeceğim bunu birine.

Yirmi Tatil


Okulum tatile girdi,finallerim de erken bitince iki günlüğüne evime geldim.Bizim buralara da kar yağmış,trende geçirdiğim üç saat boyunca sarı ışıkların karların üzerine yansımasını izledim.
Üç haftalık bir tatil fakat benim için biraz farklı olacak.Kursa devam ettiğim için haftasonları İstanbul'a geçicem haftaiçleri de evde olucam.

Mahşer-i Cümbüş'ün gösterisine bilet aldık,bence çok heyecanlı.Bunun dışında hayat her zamanki gibi çok garip biraz da grip.Bu arada hiç grip olmadım bu kış,şeytan kulağıma kurşun.
Bir süre popomu yaymayı düşünüyorum.Elbette boş boş popo yayılmayacağının farkındayım,bir yandan dramatik filmler izlerken bir yandan da kitap okuyacağım.Biraz da kahve içerim sanırım.

Bu sezon heyecanla beklediğim tek film "Güzel Günler Göreceğiz."Her gün birkaç kez fragmanını izliyorum ve Nesrin Cavadzade'nin tamamen oyuncu olmak için doğmuş bir kadın olduğunu düşünüyorum.En sevdiğimdir kendisi,oyuncu olarak.

Yirmi yaşında olmam da çabası tabi.

Yirmi lan yirmi.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Bomboşmuş Meğer Dünya


Bir güfte var içimde sessizliğe dair.Çok tanıdık,bildik bir tını ama ben yine de çıkaramıyorum günyüzüne.Çok sessiz biriyim,etrafımdaki insanlarla bir şeyler yaparken bile gözlerim uzaklara dalıyor,denizaşırı hayallere.Belki de geçmişte yaşadığım üzüntüleri düşünüyorum,düşlerle kapatıyorum üzerlerini.Acaba diyorum hep,insanlar benden sıkılıyorlar mı sürekli kendimi dinlediğim,onları dinleyemediğim için.

İçlerdeyim,içimdeyim.
Herkes garip sesleri ile yankılanırken,ben erken uyandığımı düşünüyorum.Belki de bu dünya asla uyanılmaması gereken bir yer.Göğsüm titrerken benim,insanların eğlenebildiği bir yer.Bir tek annemle yaşayabildiğim bir yer.
Güvenemiyorum ben insanlara,hemen samimi olamıyorum onlarla.Kendimi çekiyorum,çekiniyorum.İçimdeki denizlere sürmekten hoşlanıyorum yüzümün tuzunu,kendi denizimde köpürüyorum.Ve bazen çok sıkılıyorum,yirmi senemi susarak geçirdim.

Hayatı izliyorum,bir başına olmak bana güç veriyor ama daha da yalnızlığa itiyor. Konuşmaya başlıyorum,pencerem açılıyor.İçeriye giren soğuk rüzgar beni donduruyor. Bir ses duyuyorum o anda.Yokluyorum etrafı,hiç kimse yok.

Bomboşmuş meğer dünya.

3 Ocak 2012 Salı

Bu Defa


Yaşamadığım şehirleri merak ediyorum.Ege'de olmak diye bir tabir vardı benim için,üniversiteye gidecektim orada,portakal ağaçlarını koklayacaktım turuncu nefesimle.Gittim de.Sonra İstanbul'da olmak geçti içimden.Belki dedim,güzel hikayeler çıkartırım kendime.İstanbul'un varoş semtlerinde biraz alkollü dolaşırım,bir alev gibi kırmızı renginde iken ben.Doğu ile tanışmak hayalimdi hep,kahverengi olsam derdim dağları gibi,bozkırı ile dans etsem.Görme şansına eriştim. Şimdi de bir Ankara var içimde.Hiç görmedim,bilmiyorum.Soğuk içime ürperirken Kızılay'da dolaşmak istiyorum mesela.Coğrafya kitaplarından gördüğüm Ankara'nın coğrafyasının içine girmek istiyorum.Yakın zamanda olmaz belki ama,bir gün görmek istiyorum.

Sonra ben,siyah bereli kara kuru bir oğlanım.Minik ellerim vardır erkeklere göre,ayaklarım ise sadece otuzdokuz numara.Boyum uzunca,çabuk ağlayabilen ama insanların çok güçlüsün dedikleri biriyimdir.Her şey donarken,ben sıcak kalabilirim genelde.Dünya beni tanımasa da olur derim,gıyabımda kehanetler üretirim ve ellimden sonra ölmek isterim.Likör tadında,çikolata damağımda kalırcasına,tıpkı oduncu gömleklerine hayranlığım gibi.Hayran olmak isterim ellili yaşlarıma,öldüğüm zamana.


Bildik bir ses olmuştun ya
Sonunda bir ben duyan
Kaçırdım orda bakarken hayaline

Bir defa kalsam yanında
Hayat,güzel hikayemde kalınca

Sakin / Bu Defa