28 Ekim 2012 Pazar

Karla Kaplı

"Denizi gördüğümde mutlu oluyorum ama dağlar beni daha çok heyecanlandırıyor" der Cemal Şan bir röportajında.
Acı'yı izledim yine.Ülkemizde yapılmış en iyi işlerden biridir benim gözümde.Erol Demiröz ve Nesrin Cavadzade'yi hayranlıkla izliyorum her defasında.

Karlarla kaplı,terk edilmiş bir dağ köyünde tek başına yaşamak.
Gitmek istiyorum hep beyaz örtülü bir dağ şehrine.Kimi zaman dua ediyorum uzak bir yere atanayım diye.

Bayramda bir ev ziyaretimiz sırasında dindar teyzeler ve ailelerin bir konuşmasına şahit oldum.Bir avukat kız varmış,akrabaları olurmuş.Çok kazanıyormuş,acımıyormuş kimseye.Helal olsunmuş daha yeni yüz küsür milyarlık araba almış.Özel üniversitede parasıyla okumuş bu hanımkız.Pek akıllıymış,karun kadar zengin olmuş.Vicdanım yok benim dermiş,aferinmiş ona.

Evimizden dışarı çıkmadığım için bilmem.Cidden bu kadar vahim mi durumumuz ? Dinimiz,imanımız çoktan para olmuş haberim mi yokmuş ? Üzüldüm hallerine,halimize.

Oysa hep hayalim işte karlarla kaplı bir dağ köyünde öğrencilerimle birlikte sadece sevgiyle yaşamak.Onun soğuğunda donup onunla ısınmak.
Bir demlik çaydan öte mutluluğu ne yapayım ki.

Çok insansız yer her zaman güzeldir.
Biz kaybetmeyelim gönül zenginliğimizi.
Unutma hayat,karla kaplı bir dağ köyü.

24 Ekim 2012 Çarşamba

Merhaba

Çok fazla kötü insan olduğunu düşünüyorum.Ruhumu serbest bırakmam gerektiği hakkında demeç veren şarkı sözlerinden hoşlanmıyorum.Bunca zararlı boş el varken havada insan nasıl bırakır ruhunu özgürlüğe,hiç tanımadığı birine ?

Söyleyerek,sayarak ya da bekleyerek büyümüyoruz.Akmıyor zaman.Oysa hep derlerdi bize,kum saati tersine dönerdi olağanüstü hikayelerde.Benim için zaman geçiyor ama düzen değişmiyor.Boşluğun içinde çırpınmak gibi.Sadece üzerine biraz daha şarkı sözü ve güzel bir beste.Hayat gözümüze hoş geliyor.

Belki de cesaret inanmamaktan geliyor.Ne kadar çok şeye inanırsak kalbimiz o kadar çok kırılıyor öyle değil mi ? 

Bu sefer daha çok unutmak lazım,her şeyi pek çabuk unutmak lazım.
Silmeli,evet.

22 Ekim 2012 Pazartesi

Hatır

Kısa bir yolculuğun ardından bayram tatili için eve geldim.Yorgundum.Zihnim,bedenim hepsi bir köşeye çekilmek istediler hemen.Romanlarımı yerleştirdim kütüphaneme.Sahaftan aldığım eski türk filmlerini de masamın bir ucuna koydum.Birinin ismi "O Kadın" diğeri ise "Urfa-İstanbul."

Bu aralar sürekli Hüsnü Arkan dinliyorum.Mino'dan sonra Menekşeler,Atlar ve Oburlara başladım.Ekmeğim,suyum,hüznüm,gözyaşlarım hepsi Hüsnü Arkan şu sıralar.Belki baharın yitişidir sebebi ya da hepsi içe dönüş hali.

Bir de siyah bir çerçeve aldım kendime.Bazen kitaplarımın üzerine koyup,masa lambamı açıp dakikalarca ona bakıyorum.Bazen de gözümde,ciğer yerken.Televizyona amaçsızca bakarken.Kocaman gözlüklerim var artık minik gözlerimin üzerinde.

Fark ediyorum da hayatta içerlenmediğim,içimden çıkarmadığım tek şey yalnızlığım.Her daim her yerde yalnız olmayı tercih ediyorum.Mutluluğumu ve yaratıcılığımı onunla paylaşıp her yaptığımdan kendime pay biçiyorum.Her dediğine inanıp koyu sohbetler ediyorum onunla.

Bir gün daha fazla hatırlamayı,hatırlanmayı istiyorum.
Belki de Mino gibi yaşamak isterdim.Bilmiyorum.
Hatırlanmak güzel olurdu.

19 Ekim 2012 Cuma

Uyusak

Bazen hiç olmamayı istiyorum,hatırlanmamayı.Olduğum yerde bulunmamayı.Bir yere ait olmamayı.Tüm olumsuz ekler etrafını sarmışken kelimelerin,olumlu olmanın bir anlamı olmamalı.

Gece tek başıma dolaşmak istiyorum bazen.Önemli değil semti,yeri yurdu.İstanbul olsun yeter.İnsanı kendinden uzaklaştıran,yalnızlaştıran,üstüne yeni yükler devşiren İstanbul.

Belki biraz daha sessizleşmek için vakit vardır hala.Biraz daha dinlensek.Hiç değilse hayat biraz daha zaman verse.

Uyusak mesela.

16 Ekim 2012 Salı

Mino'nun Siyah Gülü


Uzun zamandır okumak istiyordum lakin pahasından dolayı bir türlü fırsat bulamamıştım.İlk kez Hüsnü Arkan okuyacaktım belki de aceleye gelsin istemiyordum.

Doğum günümde sevdiceğimden hediye geldi ve hemen okumaya başladım.Tam da beklediğim sadelikte,içi dolu,gönlü dolu güzel bir kitap Mino'nun Siyah Gülü.

Sayfaların birinde durmak zorunda kaldım,buraya nakşetmek için.Tam olarak şöyle yazmış Hüsnü Arkan;

"Ben sepya fotoğraflara bakarak büyüdüm.Büyümek böyle bir şey olmalı;bir sepyanın içinde yer almak,sonra da renklenerek alakasız bir şeye dönüşmek...
Bir çocuğun içi,sandığımızdan daha karmaşık;sandığınızı açmadan bunu bilemezsiniz.Çocuklar her şeyi yakından görüyorlar;yıllar sonrasını bile...İnsanın,dünyaya hazırlanırken,noksanlarının ve hazırsızlıklarının bulanık suyunda çırpınmaktan başka bir şey yapamadığını sanıyoruz.Oysa insan bu çamurda büyüyor ve büyürken tanık olduğu her şeyi vakumlayıp,konsantre hala getirip saklıyor.Hatta bu çamurun içinde kendini yaratıyor;çamurun kendisi oluyor."

14 Ekim 2012 Pazar

21 Yaş

Epey uzun zaman olmuş sanki bu senelerin geçeli.Kimi zaman mutlu ama yorucu,izbe yılların üzerimden geçişi.Epey uzun zaman olmuş sanki bu yılların eskiyişi.

Dün çok güzel bir doğum günü geçirdim.
Önce dershanede 6 saat dersim vardı.Gerçekten çok yorucu.

Ardından Samatya sokaklarında güzel bir gezinti.Minik,kıyıda kalmış ama şirin yerler.
Sonra hediye aldığım Aslı Tohumcu ve Hüsnü Arkan kitapları.
Ve Ali Haydar'ın yerinde müthiş bir akşam yemeği,sokak kedileri ve fasıl.

Elbette gece dostlarla kesilen güzel bir pasta,minik sohbetler ve mutlu anlar.

Hayatta çok az şeye inanırım.
İnandığım şeylerden biri de sevginin gücü.
Yoksa nasıl tutunuruz hayata ?

21 yaşım huzuru bol döksün ekmeğime,suyuma.
Açık olsun geleceğim.

12 Ekim 2012 Cuma

İç

Sessizce yaşayınca içimde güneşler doğuyor sanki.Kendimi huzurlu ve sakin hissediyorum.Daha fazla,daha uzun zaman.Bir şeyleri sindirince tadı daha mı iyi çıkar bilmem.Hep hızlı yemek yerim.Ama sindirerek yaşayınca sanki daha iyi.

Küçük otobüs yolculukları,gidip gelen hatlar,insanlar ve bu kalabalık şehrin karmaşası ne kadar aklımı karıştırsa da asla içimden gelmeyenleri yaşamıyorum.Bir köşeye çekilip kendimi dinlemeyi başarabiliyorum bu kalabalıkta.

Böyle rahat ediyorum.Az konuşup çok yaşayarak.Sessizliğimizde güzel bir şeyler var.
Yaşama ve umuda dair güzel bir şeyler.

Yarın doğduğum gün.

Yeni başlangıçlara inanmam.
Ama artık 21 olduğuma göre ufaktan bir şeylere inanmaya başlamalıyım diye düşünüyorum.
Mesela içimdeki güzel şeylere.

İlk kez kalksın o zaman olmayan kadehim.
İçimdeki güzelliklere.

9 Ekim 2012 Salı

Yeni Ufuklar 


Akıyor işte zaman.Yoğun zamanlardan,anlardan hoşlanmıyorum.Bir yerlere yetişme derdim olsun istemiyorum.Fakat öyle olmuyor.

Pazartesi günü staja gittim.Beşinci sınıflara ve yedinci sınıflara giriyorum.
İtiraf etmeliyim ki yedinci sınıflardan hiç hoşlanmadım.Öğretmenleriyle ve birbirleriyle sürekli dalga geçiyorlar,yaşları gereği desem olmayacak çünkü ben o yaşta öyle değildim.
Kişilikleri gereği sanırım tüm yaramazlar bir sınıfta.Elimde olsa yedilere girmeyeceğim.
Beşlerim ise çok tatlılar,gündüz güzelleri.
Hep söz dinliyorlar öğretmenlerini çok seviyorlar.
Çok uslular,efendiler.

Bir yandan da dershanem başladı.Her şeyi hızlandırmakta üstümüze yok.
Sindire sindire yaşayamadık şu dünyayı bir.

Bunun dışında Filmekimi'nde dört film yerine ondört tane falan izlemek isterdim ama zamanım ve param ancak ona yetti.Elbette ki Bernardo Bertolucci'nin filmi "Ben ve Sen" üzerine diyecek çok sözüm var çok beğendim,hayran kaldım.Bir ara onunla ilgili ayrı bir yazı yazmayı planlıyorum.

Flyleaf benim en beğendiğim gruplardan biridir.Yeni albümlerini dinlemenizi tavsiye ederim."New Horizons" adlı yeni şarkılarını ise sonsuza kadar dinleyebilirim.